29 Ağustos 2007 Çarşamba

SANAT VE TEKNİK

SANAT VE TEKNİK

Bedri KARAYAĞMURLAR




Sanat ve teknik aynı kökten Yunanca Tekhne sözcüğünden, anlam değişimi ile oluşmuş iki sözcüktür. Teknik dışa yönelik bir anlam taşırken sanat içe yöneliktir.
İç ve dış kavramlarını kullanırken imlemek istediğimiz çözümle ilgilidir. Teknik herhangi bir alanda kullanılan yöntemler demektir. Oysa sanat insanın tinsel yanına yönelik, insanileşmiş biçimleri anlatır. Tekhne sözcüğünün anlamlarından biri olan sanat günümüzde de bir etkinlikteki başarı düzeyini belirtir. Bu nedenle iyi yapılan bütün işler birer sanat gibi değerlendirilir. Gerçekte anlatılmak istenilen sanatın yetkinlik olduğunun benimsenmesidir. İfade etme etkinliği olarak sanat, ifade edilenlerin taşınması için bir nesneye gereksinim duyar. Nesne olmadan ve ifade gerçekleşmeden sanattan söz edilemez. İfade edilenin niteliği maddenin biçimlenmesiyle belirlenir. Bu da kendiliğinden, bir biçimlendirme işlemini zorunlu kılar. Her biçimlendirme işlemi, kullanılan maddenin, kullanılma olasılıklarını içeren bir teknikle mümkündür. Bu nedenle sanat ve teknik iç içe olmak zorundadır.
Sanat teknik yetkinlik olarak değerlendirildiğinde, bizi yanlışa götürebilir. Salt teknik yetkinlik değildir bu nedenle. Böyle olsaydı, bütün yetkin işler sanat sayılacak ve sanat, teknik ustalık olarak algılanarak, salt beceri düzeyinde kalacaktı. Oysa sanat ve zanaat kavramları içerikleri açısından ayrılır. Her ikisinde de teknik yetkinlik olmakla birlikte, zanaat pratik yarara dönük alanlardaki yetkinliği tanımlar. Bu anlamda sanat pratik yarardan çok, Autothelos ereği kendi içinde olan bir insan etkinliğidir. Diğer bütün alanlarda üretilen nesneler, yapay nesneler olarak varlık dünyasına yalnızca kendileri ve işlevleriyle katılırlarken, sanat yapıtları, insanileşmiş biçimlerle, nesneler dünyasına katılırlar. Mermer bir lavabo ne denli mükemmel olursa olsun, o benzerleri içinde yalnızca başarılı bir iş, işlevi olan bir nesnedir. Bu nedenle mermer bir heykelde izlediğimiz maddeye sinmiş insana ilişkin değerleri izleyemeyiz onda. O öncelikle işleviyle vardır. İstediği kadar çekici olsun hiç kimse, işlevsiz bir lavaboyu ya da bir arabayı tercih etmez. Öyleyse sanattaki biçimlendirmenin ve tekniğin yerinin değişik olması gerekir. Bu nedenle kendine has (Sui Generis) bir durumdur sanat.


Sanatın teknikle ilişkisindeki özel durum diğer alanlardan oldukça farklıdır. Burada bir paradoks yaşanır. Sanat teknikle varlık kazanır ancak, salt teknik belirlemez sanatı. Böyle bir durum sanatı zanaat gibi algılatır. Teknik beceri kazanan herkesin sanatçı olması beklenir. Ancak sanatın kendine has yapısı bu teknik beceriye ne denli gereksinim duyarsa duysun, teknik yetkinlik ifadenin önüne geçerek, altyapı okunmaz olduğunda sanatın varlığı da ortadan kalkar. Örneğin, kurslarda, okullarda ya da kitaplarla öğretilmeye çalışılan tekniklere bağlılığı önemseyen hiç kimsenin sanatçı olma şansı yoktur.
Öyleyse sanat, maddeyi teknik yetkinliğe ulaşmak amacıyla biçimlendirmez. Nasıl endüstri ürünlerinde asıl amaç işlevse, sanatta asıl amaç işlev dışında bir şey olmak zorundadır. Bu sanatçının tekniğe katkıları ya da tekniği kendine has kullanımıyla ortaya çıkan başka bir olgudur. Yeni bir yapıdır. Teknik aşılmadığı sürece ortaya çıkan salt işçiliktir.
Dönemlere göre tekniğin değiştiği, sanatçının yeni teknikleri, teknolojinin sunduklarını alıp kullanmak zorunda olduğunu biliyoruz. Ancak bu aşamada bile sanat yeni tekniklerin gelişmesi için öncüdür. Jan Van Eyck” in yağlıboyanın bulunmasına katkısı, bugünkü boya teknolojisinin temellerini oluşturur. Akrilik tekniği yine böyle bir deneyle teknolojiye kazandırıldı. Metal döküm tekniklerinde, heykeltraşların katkısı da dikkate alınmalı.
Günümüzün teknoloji dünyasında, sanatçı teknikten ve teknolojiden yararlanıp, onu konu olarak kullanarak, ortaya çıkan teknolojik baskıyı, sanayiinin durmadan üretiminin bizde yarattığı sarsıntıyı hafifletiyor bir bakıma. Değişik alanda gelişen teknikler ve bunların teknolojiye katkısı, çevreyle baş etmede önemli bir adımdı başlangıçta. Sanayii devriminden sonra geldiğimiz nokta, çevrenin, buna bağlı olarak insanın kendisini de yitirmesinin ip uçlarını vermektedir. Yaşanan yabancılaşmanın boyutu ürkütücü niteliktedir.
Teknik sözcüğü, bir başka sözcüğü ya da etkinliği de çağrıştırır. Üretim: Sanattaki teknik kavramıyla, sanat dışı etkinliklerdeki teknik kavramının arasındaki fark nerededir. Sanat bir üretim midir? Eğer, salt maddenin biçimlendirilmesi olarak ele alırsak, sanatta bir üretimdir. Çünkü burada da yapay bir nesnenin varlık dünyasına katılması söz konusudur. Bu nesne de diğer nesneler gibi bir değişim değerine sahiptir. Alınıp satılabilir. Ya da üretildiğine göre tüketilir. Eğer tüketim kavramını ekonomik bir etkinlik olarak anlıyorsak, bu gerçekte sanat dallarının hepsi için geçerli olma şansına sahip değildir. Sosyolojik anlamda sanat da tüketilmektedir.
Şimdi aynı kavram içinde bir başka olguyu gündeme getirelim, daha önce sanatın pratik yarar dışında bir etkinlik olduğunu söylemiştik. Endüstri ürünleri durmadan tekrarlanır. Bir esnafın elinde üretilen, kapı sandalye türünden nesneler de, benzerleri gibi, durmadan çoğaltılırlar. Örneğin 30 daireli bir apartmana yapılan kapıların, pencerelerin, üretici açısından birbirlerinden farkları yoktur. Tek farkları, takıldıkları yerler ve o işlevin belirlediği, ölçü ya da niteliklerdir.
Oysa bir sanat yapıtı sanatçı tarafından nesnelerin biçimlendirme ilkelerine uyularak, yani teknik uygunlukla ortaya konan fakat, üretim değil, bir yaratma olan nesnedir. Bunlara üretim dememiz de, sonucu çok değiştirmez. O bir poesis”tir. ( Platon)
Bir sanat yapıtı, günümüz teknolojisiyle, çok kolay üretilebilir, çoğaltılabilir. Örneğin, Mona Lisa” nın kaç kopyası kaç baskısının olduğunu tahmin etmek bile mümkün değildir. Milo Venüsü” nün biblolara dönüştürülmüş, ya da aynı ölçülerde kim bilir kaç kopyası üretilmiştir. Kopyalar aslına ne denli benzerse benzesin, aslı her zaman bizim için sanatsal değer taşıyan tek yapıdır. O (Ünique) biriciktir. Çünkü o yaratılmış bir şeydir. Belki şu da akla gelebilir. Eğer sanat yapıtı, bütün nitelikleri yanında tekniği ile de önemliyse, günümüzün yeni sanatsal denemelerine, sanatın hayat gibi geçici olduğunu ileri süren, bu nedenle yok olmasına göz yumulan, ya da kendini yok eden yapıtlara nasıl bakılmalı?
Sanatsal yaratıcılıkta özgünlük; oldukça önemli bir yere sahiptir. Her şeyi yapabilirsiniz, istediğiniz tekniği kullanabilirsiniz. Ancak, içinde zeka pırıltısı olmayan, özgün olmayan bir işi yaparak sanat yapamazsınız. Bu nedenle Michelangelo sanat beyinle yapılır demektedir. Soruya yanıt vermedik. Günümüzde ortaya çıkan yeni çalışmalarda yapılan değerlendirmelerin dışına çıkan şeyler bir çok açıdan değerlendirilebileceği gibi, bize göre bütün bunlar, görüntü ve bilişim teknolojisinin varlığına bağlıdır. Bu nedenle bu tür etkinlikler ancak 20.yy. da bugünün teknolojisi ve teknikleri ile mümkündür.
Sanat insanın hem çevresiyle hem de kendisiyle başetmesinin yollarını sunar insana. Gelişmeleri anlamanın yollarından biridir sanat,.. İşlev açısından değerlendirildiğinde, diğer bütün yapay üretimlerin işlevlerinden farklıdır ortaya çıkan nesne.
Teknik ve teknoloji ne denli karmaşık hale gelirse gelsin, kendisiyle ve çevresiyle başetmenin yolu olarak sanat varlığını sürdürecek. Gelişmeleri yorumlamak için, kavramlar, bilgiler, sanat ürünleri üretiyoruz. Ürettiklerimizi anlamak için yeniden üretmek zorunda kalıyoruz. İşte bu zorunlulukta teknik sanatın varolma araçlarından biri olmanın yanında anlamayanlar açısından tek doğru anlayanlar açısından aşılması gereken engeldir tekrar.
Kaynaklar:
1- İsmail TUNALI , Denemeler , Formül Matbaası , İstanbul , 1979
2- Ahmet İNAM , “İnsanın İçini Yaratmada Teknoloji Etkisindeki Sanatın Yeri”, Felsefe ve Sanat Sempozyumu , Ara Yayıncılık , İstanbul , 1990
3- R. WELLEK- A. WARREN , Yazın Kuramları , Çev. Yurdanur SALMAN- Suat KARANTAY , Altın Kitaplar , İstanbul , 1982
4- Çağdaş Teknoloji ve Sanat Sempozyumu Kitabı , Hacettepe Üniversitesi Yayınları No:8 , Ankara , 1988