4 Aralık 2012 Salı

Kent ve Kentli Olmak Üzerine Gezi Notları


       

     Bedri Karayağmurlar
   www.bedrikarayagmurlar.com


1-      Bayramdan iki önce ayrıldık İzmir’den, yola çıkmadan önce dinlediğimiz, izlediğimiz haberler yıldırıcıydı ama yolculuk kararımızdan vazgeçmedik. Ezine’de  yakalandığımız yağmur çok şiddetli olmasa da Keşana kadar sürdü.  Akşamüstü Tekirdağ’a vardık. Diğer günlerde de  Çorlu, Çerkezköy  Saray Vize Kıyıköy  arasında  gezdik. Neredeyse  her akşam farklı bir yerde kaldık. Biz yola çıkmadan bir gün önce yağan yağmurun izleri heryerdeydi. Bir çok yol ağzı balçıkla sıvanmış, kaldırımlar sökülmüş,  asvalt yollar un ufak olmuştu.
2-      Biz selle karşılaşmadık. Her yeri su  basmış.  Seller  kentleri köyleri götürmüş. Başka nedenleri olsa da temel nedeninin rant olduğunu düşündüğüm bir  sorunun sonuçları gördüklerimiz. Rant hırsına kurban olmuş kentler,  köyler, ormanlar, meralar.  Olmadık yerlere olmadık  yapılar  yapılmış.  Adı konut mu kondu mu belli değil.  Alt yapısı,  geleceği düşünülmeden yapılmış   yapılar, yollar  doğanın biraz  silkelemesiyle sapır sapır dökülmüş.  Doğanın elinden arsızca ve keyfi aldığınızı, doğa sizden bir gün alır.
3-      Örneğin  Tekirdağ  güzel kent. Ama kent mi bilinmez. Ertesi gün, kenti gezdik. Eski kent ne yazık iyi korunmamış. Bazı güzel yapılar ayakta kalsalarda, bir çoğu  yıkıldı yıkılacak dururmda. Eğer sahili kapatmış işletmelerdeki kalabalık, kent anlamına geliyorsa;  evet.  Yağmura teslim olan  sökülmüş kaldırımlar, yollara birikmiş çamurlar,  kent anlamına geliyorsa  evet.  Denizi engelleyen otoparka dönüştürülmüş labirentler   kent olmanın doğal sonucu ise evet.  Peki böyle kentler  hangi ülkelerde var?  Rakoczi Müzesi, Arkeoloji Müzesi iyi de Namık Kemal Evi’ni kimse görmez mi?  Öyle müze olur mu hiç. Her line geçenin rastgele doldurulduğu bir yer müze olabilir mi? Olsa olsa depo olur. Namık Kemal ile ilgili iki belgeden başka bir şey yok. Başarısız birkaç Namık Kemal Portresi o eve hiçbir  katkı yapmıyor. Etnografya Müzesine aktarılacak  çok malzeme var. Bir o kadar da ne olduğu belli olmayan eşya.   Tekirdağlılara  Beypazarı’na gitmelerini ve oradaki müzeleri gezmelerini öneririm.
4-      Çerkezköy daha  yeni  imar edilmiş kentlerden ama dere yataklarının sele göre düzenlenmemesi nedeniyle,   dereye yakın yerler  epey zarar görmüş.  
Vize’de de durum aynı.
5-      Kıyıköy,  balıkçı limanındaki balıkhaneler  insana güven vermiyor. Ortalık ç köpeklerle dolu. Bir sürü mezbele. Kimse ilgilenmiyor mu burasıyla bilmem. Kıyı bilinen ziyaretçisi çok olan yerlerden ama gel gör ki, konukları oyalayacak yeterli donanımı yok. Nasıl olsa bir gün düzelir. Ama korkarım o zaman bireleri bilmem kaçıncı yazlıklarından birini yatırım olsun diye oralara yapar.
6-      Kentlerimizin alt yapıları çıkarsız düzenlenmeli. Yüz yıl  iki üz yıl sonrası düşnülmeli.  Kentler,  kütüphaneleri, tiyatroları,  sinemaları, müzeleri, konser salonları, galerileri, müzeleri ile kent olmayı başarılarlar. Yok ettiğimiz köylülüğümüz kendine has değerleri ile kültürümüzün yeşerdiği, korunduğu önemli yerlerdi. Bu boşluk  nasıl dolacak? Köyün değerlerini yitirmiş, kentli olamamış  ve eline teknolojinin olanakları geçmiş insan, modern değil, trafik canavarı, kent magandası olarak dolaşıyor kent sokaklarında.
7-      Dönüş yolunda Eceabat’ta bir gece kaldık.  Temiz güzel bir pansiyonda geceledik. Boğazda lüfer akını da başlamıştı. Okul arkadaşım Selim Meriç ile akşam yemeğinde eski  günlere gittim, Çanakkale Öğretmen Okulu’nda yatılı okuduğum yıllarda boğazda lüler akını yaşandığında bize de bir kaç günde bir balık verirlerdi. Çanakkale o zaman küçük bir kasaba  gibiydi. Şimdi Uluslararası sanat etkinlikleri, Taşhan’ı, Aynalı Çarşısı, ve diğer güzel yanlarıyla kalabalıklaşsa da  benim yüreğimi ısıtan yerlerden. Eceabat geçişi uzun sürerdi şi,mi Kilitbahir’e giden arabalı vapurları ile karşıya gididp dönmek kolaylaşmış. Eceabat iskelesi de çalışıyor.
8-      Ekim ayı ile kentlerde kültürel etkinlikler yoğunlaşmaya başladı. Tiyatrolar, galeriler, konser salonları yeni programlarla açıldı.  İzmir büyük bir kent,  Arkas Müzesi ile biraz daha kent oldu İzmir.  Kendisine yaıkış bir operası da olacak bir gün. Yüzünü ağartacak, donanımlı bir resim heykel müzesi, bir modern sanatlar müzesi de olacak nasılsa. Bugün sayısı yetersiz sanat mekanları ne yazık yeterli izleyici ile buluşamıyor. Kent kültürün biriktirildiği yerdir. Kent kalabalıkların gezindiği, çirkin binaların insanların üstüne üstüne geldiği, kütür sanatın kovulduğu yerler değildir.  Şık giysiler, alış  veriş merkezlerindeki mağaza gezintileri, lüks arabalar sizi kentli yapmaz. Kentli olmak, kırmızı ışıkta durmak, yayaya yol vermek, sigara izmaritlerini sağa sola atmamak, arabada yenilen içilenlenlerin artıklarını camdan fırlatmamak ve daha bir çok insani  davranışı gösterebilmektir.
9-      Siz dergiyi elinize aldığınızda S. Yaşar Müzesi Sanat galeris’nde sergim bitmiş olacak. Zaman zaman soruyorum kendime, acaba sergi açmak için gösterdiğimiz çaba yerine ulaşıyor mu?  Resim yapmak sergi açmak amaçlı yapılan bir etkinlik değil çünkü. Sergi açmak, paylaşmak için güzel.Yeteri kadar paylaşıldı mı bilmiyorum. Altını çizerek vurgulamam gerek,  kentin sanat olanaklarından yararlanın, çünkü sanat insanı insanlaştırır.  İzmir  2 Kasım 2012



22 Ekim 2012 Pazartesi

Yeniden Merhaba


                                                  

         

                                                             Bedri KARAYAĞMURLAR

                                                                          www.bedrikarayagmurlar.com


1.      Neredeyse iki yıl oldu, Ege Sanat Rehberi’ne yazmayalı.  Bir çok kişi burada yazdığım için tepki  gösterdi. Kendi açılarından haklı olsalar da, dergide yazan bir çok yazar ve akademisyen varken sorunlarını yansıtacakları  kişi olarak beni seçmeleri düşündürücüydü. Çünkü,  bu hem bana  güvenin bir  göstergesiydi,  hem de  bize  özgü bir  değerlendirme  biçimiydi. Nesnellikten uzak, kendi kişisel eyleminin sonuçlarını,  ilgisiz birinin yazmasını engelleyerek,  dergi  sahibine  ceza vermeye çalışmak bana hiç anlaşılır gözükmedi. Bunda öyle ileri gidenler oldu ki, çevrelerindeki  beni  tanımayan insanları  kışkırtarak,  üzerimde  baskı kurmaya  çalıştılar. Kendileri ile sergiler düzenleyen dergi  sahibi ile ilişkilerindeki sorunları,  anlaşılmaz  bir yol izleyerek  çözmeye çalıştılar. Bu yaklaşımla bakıldığında Türkiye’de hiç kimsenin hiçbir yerde yazı yazmaması gerekir. Gazetelerin, dergilerin,  yayınevlerinin sahibi olan kişiler, daha bir çok alanda iş sahibi olabilirler.  Bu  akçeli  etkinliklerden zarar gören insanlar da olabilir. Bu durumda o kişinin çıkardığı yayında yazan insanlara baskı yaparak, asıl işteki  zararlarını çıkarmaya çalışmaları anlaşılır olabilir mi?

2.      Yeniden yazmak istiyorum. Yazmamam neye yaradı? Gazetelerin dergilerin doğru dürüst okunmadığını herkes bilir. İzmir’in bu tür yayına gereksinimi olduğunu da. Üstelik  bu kadar kolay ulaşılan ve yaygın bir dergide yazmak iyi olmaz mı?

 

3.      Bu iki yılda neler neler oldu.  Dünya biraz daha değişti.  İstanbul’da Ankara’da Adana’da ve İzmir’de kişisel sergiler açtım. Bir çok müze,  galeri  gezdim. Yurtiçi  ve yurtdışında çok sayıda  etkinliğe, çalıştaylara, karma sergilere katıldım.  Çok sayıda resim yaptım. Yazılar ürettim.  Üç yeni kitabı  yayına hazırladım. Nasılsa bir gün basılırlar.

Benimle ilgi yeni  çalışmalar yapıldı bu süre içinde. Şair Uluer Aydoğdu, Ankara’da yayımlanan Hayal Dergisi’nin 33. Sayısında,  resimlerimi ve şiirlerimi değerlendiren  “Tuvalin Göğüne Gönderilmiş Hava-i Renklerin Aydınlattığı Bir Ömür: Bedri Karayağmurlar” başlıklı bir yazı yayımladı. Dergi bu sayısını benim resimlerime ayırdı. Eleştirmen Kaya Özsezgin İstanbul Almelek Galerisi’nde açtığım sergiyi, Cumhuriyet Gazete’sindeki yazısında değerlendirdi. Aynı yazı,Bahariye Sanat Galerisi Yayınlarından çıkan Özsezgin’in, “İzlekler” kitabında da yer aldı,   Şair Mine Ömer, Ankara Vakıfbank Galerisi’ndeki sergi kataloğuna  yazdı. Dr. Özge Sönmez, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisinde art-e  9. sayı “ Soyutlamacı Resmin Okunmasına Gösterge Bilimsel Bir Yaklaşım”  Yrd. Doç. Dr. Ressam Mustafa Haykır Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisinin 2012 yaz sayısında “Bedri Karayağmurlar ve Sanatı Üzerine Bir İnceleme” başlıklı uzun bir inceleme yayınladılar.  Son olarak Prof. Dr. Doğan Günay, rh Artmagazin dergisinin Eylül 2012 sayısında. " İm-Gesel Bir Anlatım: Dil İle Yapmak, El İle Söylemek" Başlıklı bir çalışmayla   resimlerimin anlamını ele aldı.

Eylül başında yitirdiğimiz usta gazeteci Tufan Aksoy’un 12 Nisan 2012 tarihli   Yenigün Gazetesi’nin yayınlanan “Dik Durmak Çok Zordur Tehlikelidir.” Röportajını anmalıyım.

Çalışmalarımı önemseyen dostlara,  sanatçı, eleştirmen ve akademisyenlere teşekkürlerimi sizinle paylaşarak iletiyorum.

 

4.      Kültür Bakanlığı yayınlarından çıkan “ Öykülerde Ankara”  seçkisinde, 1979  Ankara Belediyesi  Başkent Ödülleri  kitabındaki  “Atlar  ve Çocuklar” öyküm   yer aldı.  Uzun zaman önce “At” filmini ilk izlediğimde  benim öykümde anlattığım konunun , öykünün yayınından üç yıl sonra  neredeyse aynı içerikte anlatıldığını gördüğümde, Türkiye’de telif hakları sorunları nedeniyle, durumu  bir  hoşluk olarak algılamakla yetindim. Benim yaşantımdan süzerek yazdığım öyküdeki yaşantı içeriğini, “At” filmi  yapımcıları nerede yaşadılar bilmem.  Bu konu ve içerik  ortaklığı düşündürdü beni. Seçkinin elime geçmesi nedeniyle, Sayın Işıl Özgentürk’e  bir ileti göndererek, anlatıdaki  benzerliği merak ettiğimi,  eğer  mümkünse,  film senaryosunu edinmek isteğimi  yazdım. Bekliyorum.

 

5.      Sanat yapıtlarının korunması, sanatçı hakları konusunda  düzenlemeler olsa da  uygulamada bunların hayata geçmesi o kadar kolay değil.  Resimlerinizi verdiğiniz galeri birden buharlaşır. Adı sanı olan galeri, bir nedenle kapanır.  Yöneticileri, sahipleri, iki satır  bir şeyler yazıp,  resimlerinizle ilgili bilgi vermezler. O resimler ne  zaman çıkar karşıma bilmem. Kayıtlı verilmiş  resimlerden haberi olmayan galerileri çok gördük geçmişte. Üstlerine su içmedim,  hepsi aklımda. Örneğin Mavi rengin baskın olduğu, yapım yılı 1974,  “Vazoda Gelincikler” adlı tablom,  İzmir Resim Heykel Müzesi’nde 25 yıl önce yitti gitti. O zamanki  Müdür Mehmet  Sabır  çok çaba harcadı ama bulunamadı. Resmim her tuşuyla aklımda.

Makaleleriniz,  tezleriniz  adınız  anılmadan tırtıklanır. Çalışmalarınız  sizden habersiz fotokopicilerde satılır.

Hak adalet, başkalarının hakkına saygı  gibi  değerler insanımızın günlük hayatına yerleşmediği sürece,  sanatçı hakları da hayata geçmekte zorlanacak. Bir ülkenin sanatçısı bunu yaşıyorsa, siz  sokağın halini düşünün.

Arabasını başkalarını düşünmeden park edenler, hız sınırı tanımadan, insanların hayatını tehlikeye atanlar, kendi çöpünü  başkasının kapısına  atmaktan keyif alanlar. Her şeyi rant olarak görenler. Paradan başka değeri  kalmamış olanlar. Kendisini  uyanık sanan, düşünce fukaraları ile bu toplum hesaplaşmak zorunda. Eğer bu uyanıklıklar,  sanat alanında eğitimli insanların arasında yaşanıyorsa,  acı acı  düşünmeliyiz.

 

 

 

6.      Başka yerlerde yazmayı sürdüreceğim ama burada da yazacağım. Yazılarımdan başka sorumluluğum olmadığını bilmenizi isterim. Kişisel eylemlerinizin sorumluluğu da size ait.

 

Ve yeniden merhaba.

 

 

                                                                                  Gaziemir Eylül 2012