29 Ağustos 2007 Çarşamba

Bilgi Çağında Sanat

Bilgi Çağında Sanat- Bilim İlişkisi ve Yeni Sanatçı Kimliği.

Bedri KARAYAĞMURLAR*

Sanat disiplinleri arasında malzeme , biçimsel elemanlar ve ifade olanakları farklı olmakla birlikte, yaratma süreci büyük benzerlikler gösterir. Yaratıcı insan davranışındaki bu benzerliklerin, sanatçıların farklı alanlara ilgi duymasına neden olduğunu ileri sürebiliriz. Ancak bu ilginin oluşması ve biçimlenmesi bilgi çağına özgü bir bilinçle olasıdır.

Bilgi açısından geldiğimiz nokta, bilginin kaynaklarını çoğalttığı gibi bilginin kullanım alanlarındaki geçişenliğini (ınterference ) de artırdı. İnsan yaratısı bütün alanlar içinde sanat, bilgi kaynağı olma açısından en ayrıksı yerdedir kuşkusuz. Sanatın yarara dönük bilgi vermek ve bilgi yaratmak gibi bir işlevi olmamakla birlikte; değişik alanlarda yaratılan bilgileri kullanmak ve önce kendisine, sonra da diğer alanlara bilgi olması kaçınılmaz. Eyleme bağlı bir sonuç olarak bilgi ele alındığında, sanat , bilgiyi yaratan kaynaklardan biridir. İnsanın çevresi ve kendisiyle kurduğu ilişkide algı ve deneyle kazandığı ,dilsel anlamda değişik gruplara yerleştirebileceğimiz , aktarılabilir nitelikteki imleri bilgi olarak tanımlarsak; sanat ve bilgi arasındaki ilişki daha kolay anlaşılabilir.

Sanatta gelişme algısal olandan kavramsal olana doğru evriliyor. Bu duyum ve algıların sanattan giderek dışlanacağı anlamına da gelmemeli. Çünkü sanatın başlangıcından beri , soyutlayıcı beyin yetisi , kavramları kullanıyor. Figüratif-Natüralist sanatta ve bütün yaratmalarda soyutlayıcı insan özelliğini izleyebiliriz. Bu anlamda sanatta ortaya çıkan yeni ifade olanakları ve teknikleri, insanlığın gelişme evrelerine göre oluşan ardışık bir dizgenin halkalarıdır.20. Yüzyılın başlangıcından günümüze kadar olan sürede , özellikle Marcel Duchamp’ın “Hazır Yapıt”larından (Objet Trouvé) başlayarak Nam June Paik’in Video’larına ve diğerlerine dek gördüğümüz ; plastik sanatlar açısından optik algıya dayalı biçimlendirmenin, yeni dünyanın ifadesi için gerekli olanakları sunamaması olduğu kadar, sanatçının veri birikimi karşısında aldığı yeni tavırla ilgili bir durumdur. Bilgi ve teknolojinin durmadan çoğaldığı bir dünyada sanatçı (insan) dün yaptıklarını tekrarlayamaz ve yeniye direnemezdi.

Bilginin oluşturulmasında, değişik alanlar farklı yöntem ve tekniklerle çalışarak, sanki sadece o alana ilişkin olanları yaratırmış gibi gözükse de gerçekte, bütün alanlar birbirlerine sıkıca bağlıdırlar. Herhangi bir alanın oluşturduğu ilgi bir başka alanda da çözümlenmeye çalışılabilir. Elde edilenler , öncelikle o alana ait olsalar bile insanlığın ortak kalıtını oluştururlar. Leonardo da Vinci’nin uçma makineleri bir sanatçının elinden çıkmış çizimler gibi değerlendirileceği gibi, onun bir bilim adamı olduğunu da gösterebilir. Geçmişte görülen yaratmadaki içiçelik günümüzde uzmanlık isteyen alanların gittikçe özelleşmesi nedeniyle pek görülmemekle birlikte; iletişimin hızlanması, üretilen bilgilerin dile aktarılarak iletim sistemlerine kolayca taşınması nedeniyle, başka alanlara geçişi hızlandırmıştır.

Buluş (Invention) yalnızca sanatçıların ve bilim adamlarının değil insanın özelliğidir. Sanatta buluş, imgelerin yaratılmasında, yaratma sürecinde kullanılan teknikte kendisini gösterir. İçinde zeka pırıltısı, yeni bir motif ,yeni bir imge bulunmayan işlerin, sanat yapıtı olarak değerlendirilmesi oldukça zor. Dahası , günümüz sanatı açısından neyin sanat yapıtı, kimin sanatçı olduğu da artık tartışmalıdır. Bu kaotik gelişme bilim ve teknolojideki gelişmenin sonucudur kuşkusuz. Bilimin kazandırdığı bilgiler artık sanatında bilgisidir. Astronomideki bir buluş bir sanatçı için de oldukça önemlidir. Bilimsel gelişmelerden kaynaklanan yeni araç-gereçlerden söz etmiyoruz yalnızca , aynı zamanda sanat yapıtlarını ve sanatçıları değerlendirirken de bilimin bulgularını kullanıyoruz. Fizikteki denge , bizi de ilgilendiriyor. Nesnelerin çekimi ve enerji konuları , sanatın da konusudur. Bütün bu etkenler nedeniyle bilgi çağının sanatçısı , kendi çağına uygun yeni bir kimlikle karşımıza çıkmaya çalışıyor.

Geleneksel ifade araçlarını bırakarak değişik alanların ifade olanaklarını deniyor sanatçı. Eğitim gördüğü, biçimsel elemanlarını iyi tanıdığı alanın dışına çıkmaya çalışıyor. Heykel yapmak, resim yapmak, beste yapmak gibi etkinlikler , genel etkinliğin içinde asıl ekseni oluşturuyor gibi gözükse de , sanatçının ilgi alanı oldukça genişledi. “Ürettiklerimizi anlamak için bir daha üretmek zorunda kalıyoruz. Bu iş böyle sürüp gidiyor.” 1

İnsanın doğayla ilişkisinde , bilimden değişik yöntemler kullanarak , onunla birlikte iki farklı işlevi yerine getirdiği düşünülen sanat günümüzde, bilimle benzer yöntemleri kullanarak neredeyse onunla iç içe geçmeye başlamıştır. Asıl sorun, gelişen ilişkilerde sanatın nerede olduğudur. Teknolojiyi çok kolay benimseyen sanatın , değişen görüntü karşısında işlevlerini değil ama ilgi alanını değiştirdiğini söyleyebiliriz. Dün doğaya bakan sanatçı bugün teknolojinin sunduğu yeni bir görünüyü izliyor . Sanatın insanlar arası ilişkileri kurduğu, toplumların tinsel yanını temsil ettiği, bilime yeni ilgi alanları sunduğu bilinir. Teknolojinin yükselmesinde ve bilimsel çalışmaların yoğunluğunda sanatçının üstlendiği görev bu açıdan ilginçtir. Örneğin, Kübistlerin doğaya bakışta , bir merkezli optik bakışı değiştirmesi, Fütüristlerin teknolojiyi kutsamaları, Dadaistlerin, Konstrüvistlerin teknolojiyi sanatın merkezine çekmeleri, Bauhaus’un teknoloji ve sanatı birleştirerek günlük yaşama ve eğitime kazandırmaları bilimsel bilginin teknolojiye aktırılmasında önemli olmuştur kuşkusuz. Sanat soru sorma işleviyle dün yerine getirdiği görevi günümüzde de sürdürüyor. Bilimin sorduğu soruları kanıtlama , yasa koyma işlevine karşın sanat kullandığı bilgi ve teknoloji ne olursa olsun kanıtlama gibi bir işlevi üstlenerek asıl ekseninden uzaklaşamaz gibi gözüküyor. Çünkü kavradıkları dünya aynı olsa bile , temsil ettikleri bir bütünün içi ve dışı ile ilgilidir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iletişim teknolojisinde ortaya çıkan gelişmelerin bilginin iletilmesini kolaylaştırması dönemin en önemli özelliği olduğunu vurgulayabiliriz. Özellikle Kavramsal Sanatta izlediğimiz değişik hareketler, iletişimde kullanılan nesnenin seçimiyle birbirlerinden ayrılırlar. Bir hazır gericin kullanımından , sanatçının kendi bedenini kullanımına dek bütün seçimler, teknoloji devriminden, günümüzün iletişim teknolojisine geçişle gerçekleşen ifade olasılıklarının artmasını simgeler. Yeni dünya tablosu , duyularımızla sınırlı bir dünyanın çok ötesine geçti. Bilgi ile elde edilenler sezgisel dünyamızın sınırlarını da genişletti.

Sanatçının yeni dünya görüntüsü karşında aldığı tavır yüzyılın başında ip uçlarını vermiş olmakla birlikte , yeni gelişmelerin ışığında nasıl bir kimlik sergileyebileceğini sorgulayabiliriz. Teknolojiyi kullanmadaki heves kadar teknolojinin olanaklarından sıkılmak içe dönmek de bilgi çağı sanatçılarının davranış eksenlerini oluşturuyor.

Hurdalardan , gelişmiş elektronik aygıtlara dek, doğal olmayan görüntüleri algının merkezine yerleştiren ve doğaya yabancılaşmayı öne çıkaran ya da dışa vurumun değişik tekniklerle denendiği çalışmalar, yeni sanatçı profilinin hazırlayıcıları oldular. Enstelasyon, Performans, Fluxus vb. Etkinlikler sanatın değişik alanlarının da iç içe geçmesinin (ınterference ) örneklerini verdiler. Sanatların sınıflandırılmasındaki geleneksel yapı yıkılmaya başladı. Plastik sanatlarla müziğin, gösterinin , yüksek teknolojinin ya da dile ilişkin bir metnin iç içe geçtikleri artık sıkça görülüyor. Octavio Paz , Marcel Duchamp’ı değerlendirirken onun yaklaşımını vurgulamak için “ Biçim anlamı yansıtan bir anlamlandırma aygıtıdır. Ama ‘retinasal’ sanatın anlamlandırmaları değersizdir.”2 Duchamp’la ilgili aynı sayıdaki bir başka değerlendirmede Mehmet Ergüven, “...muhatabı sadece ağtabaka olan görüntü üretimi, geçmişten devraldığımız kötü bir mirastır.Bu yüzden Duchamp’ın sonunda büyük bir açmaza düşmeyi göze alarak talip olduğu şey,müzikteki sessizliği bestelemektir,en azından sıkıcı olmanın güvencesi vardır burada;ve yaptıklarını happening ile karşılaştırdığında bu olanağı vaktinde keşfedememiş olmaktan ötürü hayli üzgündür.”3 Duchamp burada ilginç bir model olmakla birlikte,yalnız değildir. Endüstri toplumlarının seri üretimini durmadan tekrarlayan Andy Warhol, müzik eğitimi almış olmasına karşın Fluxus hareketi içinde de değerlendirilebilecek, değişik gereçler kullanarak yaptığı etkinliklerle Eric Andersen ,vücut baskılarıyla(Antropometri) Yves Klein, yerleştirmeleriyle Josph Beuys, Mekanik heykelleriyle Jean Tinguely, duvar yazılarıyla Keith Arnatt ve diğerleri. Burada ortak nokta gelişen teknolojinin yapısını değiştirdiği toplumlarda sanatçının yeni kimliklerle kendisine hazırladığı yerin, önceki dönemlerin sanatçılarından oldukça farklılaşmasıdır.Sanatçı yalnız –yabancı ve bağımsızdır.Bilgisayar teknolojisi ve internetle daha yalnızlaşacak insanların sözde iletilerinin içine sanatçı da katılmak zorundadır.Doğa sunuları yerine yapay bir doğanın sanatçı elinde yeniden biçimlendirilmesi ve anlamlandırılması, bilgi –anlam ve ileti kavramlarının sorgulanması için yeni yaratılara gereksinim duyacağımızı ve bunu eskiye göre çok daha yoğun yaşayacağımızı ileri sürebiliriz.Bu yoğunluk içinde yeni sanatçı salt biçim veren ,duyulara seslensen birisi değil , aynı zamanda düşünceyi ve iletişimi öne alan birisi olacaktır. Bu konuda yeterince gösterge oluştuğu kanısındayız. Felsefeyle , bilimle, teknolojiyle daha çok ilgilenen yeni bir kimlik.

--------------------------------------------------------------------------------------

1- Ahmet İnam, “İnsanın İçini Yaratmada Teknoloji Etkisindeki Sanatın Yeri.” Felsefe ve Sanat ,Yay. Haz: Ömer Naci Soykan, Ara Yayıncılık , 1990 İstanbul, s. 83

2- Octavio Paz,”Marcel Duchamp ya da Yalınlığın Şatosu” , Çev: Cem İleri,Sanat Dünyamız ,Sayı 75, , Yapı Kredi Yayınları, 2000İstanbul,s.143

3- Mehmet Ergüven,”Marcel Duchamp”, Sanat Dünyamız, Sayı:75 Yapı Kredi Yay.2000İstanbul, s. 124

*: Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi , Güzel Sanatlar Eğitimi Bl. Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Bildiri Özeti : Bilimsel gelişmelerin hızı , bilgi kaynaklarının [BK1] çoğalmasına neden olduğu gibi, bilginin nesnesini ve alanını da çoğaltıyor. Bir süre öncesine dek hiç bilgimiz olamayan alanlarda neredeyse bilgi sağanağına yakalanmış gibiyiz. Örneğin uzay teknolojisinin gelişmesine bağlı olarak kazanılan bilgi ve bunların dile aktarılarak, iletişime katılmış olması oldukça yeni sayılabilir.

Söylencelerden inançlara,Hieronymus Boch’un uçuşan varlıklarından hemen aynı tarihlerde Leonardo’nun uçma tasarımlarına dek oldukça eski geçmişi olan insanın uçma düşü bir istem olmaktan çıkalı çok olmadı ama düş gücümüzü zorlayacak bir gelişmeye ulaşarak galaksi sınırlarımızı zorlamaya başladı.

İnsanın kendisiyle yüzleşmesinin ve kendisini tanımasının en önemli araçlarından birisi olan sanatın , insanın ortak istenç ve ilgilerinin de sözcülüğünü üstlenme işlevini sürdüğünü varsayarsak , yeni ilgilerin oluşmasında olduğu kadar , yeni insanın kimliğinin dışlaşmasında da önemli olduğunu ileri sürebiliriz.

Bilim ve teknolojideki gelişmelerin sanatın ortadan kalkmasına neden olacağı varsayımı olsa olsa modernist yaklaşımlarla sınırlı bir sanat algısıyla ilgili olabilir. Oysa her yeni gelişme , yeni sorunlar getireceği gibi yeni çözümlerin yaratılmasının da nedeni olacaktır kuşkusuz.

Dün boyasını kendisi üreten sanatçı bugün ileri teknoloji ürünü araç gereçler kullanıyor. Dün neredeyse yalnızca bir sanat dalıyla sınırlı çalışan sanatçı günümüzde, bir çok sanat dalının ilgi alanına giren ifade olanaklarını birlikte kullanma gereği duyuyor.

Günümüzün sanatçısı genişleyen bilgi alanları ve kaynaklarını ilgi alanına alan bu nedenle alışılmış ifade olanak ve tekniklerinin dışına çıkarak kendisine yeni bir kimlik oluşturma eğilimindedir denilebilir.