29 Ocak 2017 Pazar

EgeArt’ın Bizim İçin Anlamı*







Bedri Karayağmurlar

Platon ve Aristo’nun bütün baskılardan uzak, felsefe dersleri yaptığı ve değişik konuları tartıştıkları kurumlar giderek günümüzün üniversitelerine dönüştüler. Bu anlamda üniversite, düşünce üretilen, bilimsel araştırmaların yapıldığı, dini ve politik baskıların dışında kalan kurumlar oldukları sürece, evrensel işlevlerini yerine getirebilir. Hangi konuda olursa olsun, konusuna kuşkuyla yaklaşmak üniversitenin doğası gereğidir.
Toplum, üç temel yapı üzerinde biçimlenir; bunlar aynı zamanda insan doğası ile uyumlu yapılardır. İnsanlar, değişmez, güveneceği ve kuşkuya yer vermeyen yapılara gereksinim duyar. Özellikle anneye güvenle başlayan daha sonra aile ile kurumsal güvene kavuşan insan, kendisini saran, kuşatan, oba, aşiret gibi kurumlarla varlığını güvende görmek ister. Gelişmiş toplumlarda devletle birlikte sivil toplum örgütleri, bu anlamda önemli kurumlardır. Bu kurumların içinde en önemli yapılarda biri de kuşkusuz inanç sistemleri ve dinlerdir. Değişmez güçlü din, tartışmasız inanılmasını ister. Bu kurumlar işlevlerini birbirlerine devretmeden, birlikte insanın güven duygusunu beslerler.
İnanç duygusunu destekleyen kurumlar, kuşku ile işleyen bilim kurumları yanında, gelişimin gizil gücünü ortaya çıkaran en önemli insan davranışı, yeni oluşumlar için var olanı redetmektir. Var olana duyulan bağlılık ve kabul, değişimin yaratılmasında sorun yaratır. Kabul ve kuşkunun yanındaki ret, bu anlamda insanın ve kurduğu yapıların temel taşlarından biridir ve bunu sanat alanı üstlenir. Bu kurumlardan biri diğerlerinin işlevlerini üstlenerek onları yok saydığında, kendi varlığı da tehlikeye düşer.

Gelişmiş dünyaya ayak uydurmakta geç kalmamıza neden olan etkenlerin başında, bize göre, insanın temel yaşama yönelimlerini temsil eden kurumların işlevlerinin, sadece birine yüklemeye çalışılmasıdır. Bu durum, bilim ve sanatın, başka türlü söylersek, özgür yaratıcı düşüncenin gelişmesini de engellemiştir. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki gelişmişlik farkı, kurtuluş savaşı sonrası kurulan cumhuriyetle birlikte kapatılmaya çalışılmıştır. Bu çabada üniversitelerin yükümlülükleri yadsınamaz.
Kentler, halkın yaşam kalitesine katkı sağlayan meydanları, spor alanları kadar; müzeleri, konser salonları, sinemaları, tiyatroları, sergi salonları, kütüphaneleri ile kent olmayı başarır. Üniversiteler, diğer kurumlar gibi kentlerin önemli kurumlarındadır. Üniversitelerin, yerel yönetimleri kültür merkezleri çoğu zaman işlevlerini yerine getiremez.
“Bir bakın kentlere “kültür sarayı” olarak adlandırılan yerlerin düğün salonu ve kahvehane gereksinimini karşılamak için yapıldığını göreceksiniz. Kültürümüzün bu iki kurumunun dışında bir kültür olduğu kavranmadan kültürlü olmak mümkün mü acaba? Bir zamanlar neredeyse bütün kentlerimizde, kasabalarımızda bulunan kütüphanelerin kapatılması, gençlik tiyatrolarının ortadan kaldırılması, sanki kötü bir senaryonun sahneye konulması gibi gözüküyor.”1
Ege Üniversitesi, topluma ve üniversitenin yapısına katkı sağlayacak, sanatsal kültürel etkinlikleri başarıyla sürdürmesi, incelenmesi gereken önemli bir örnek oluşturuyor bize göre. 60 Yıllık kurumlaşma sürecini, Egeart’ı hayata geçirerek taçlandırdı. Sanat alanında eğitim veren birimlerine, resim öğretmenliği bölümünü katarak, plastik sanatlar alanında da eğitim vermeye başladı. Resim bölümünün kurulması, henüz öğrenci almasa da güzel sanatlar fakültesinin yeniden kurulması, Egeart sürecinin ivme kazandırdığı oluşumlardır bize göre. 2005 Yılında sanat fuarı görüntüsünde yaşama kavuşan EgeArt, Ege Üniversitesi’nin kültür merkezi olarak işlev gören ve genellikle, teknik sorunları nedeniyle gündeme gelen Atatürk Kültür Merkezi’ini de yaşar hale getirdi. Kültür merkezini kuşatan, yapısını olumsuz etkileyen, kültürel yozlaşma örneklerinin, kentin merkezinden sökülmesine katkı yaptı.

Ülkemizde il merkezlerinde en az bir üniversite var. Vakıf üniversiteleri ile birlikte bu sayının iki yüzü bulduğu göz önüne alındığında, yüz ağartıcı bir eğitim düzeyinde olduğumuz düşünülebilir. Üniversite kavramına yakışan ya da eğitim kalitesi, araştırma olanakları, yetişmiş akademisyen kadroları açısından durum nedir diye sormaya bile korktuğumuzu açık yüreklilikle söylemeliyiz. Korkusu okumuşlardan olan akademisyenleri düşündükçe, yüreğimiz sıkışıyor. Bu koşullarda, araştırmalarıyla, eğitim kalitesiyle 60 yıldır işlevini sürdüren Ege Üniversitesi, üniversite olmanın sorumluluklarını yerine getirmede örnek bir oluşumu, ısrarla ve coşkuyla sürdürüyor.

Sanatçılar genellikle, diğer alanlarda olanlarca anlaşılmaz ya da doğru algılanmaz. Onlara göre sanatçılar, yetenekleriyle, kendiliğinden yapıveren, kendilerine hazır verilmişi kullanan ayrıksı kişilerdir. Ayrıksı oldukları doğrudur ancak, bilim insanları ayrıksı değil midir? Bir derviş kadar ayrıksıdır onlar da. Günlük, pratik işlerin dışına çıkıp, üretmek için, tanınmaz ilginç yeni dünyalar kuran ve bunu nesnelleştiren insanın diğer insanlardan değişik olmasından daha doğal ne olabilir?

İfade edilmemiş şeyler yok sayılır Croce’ye göre. Düşünce özgürlüğü bu anlamda ifade özgürlüğü demektir. Düşünceler, bilim ve sanatsal çalışmalarla nesnelleşir ve bu yolla diğer insanlara ulaşır. Hayat böyle ilerler, toplum böyle kültürlenir; insanların aklı bu yolla gerçekliği kavrar; göz, kulak, dil, bu yola estetik bir nitelik kazanır. Bu nedenle, üniversiteler, bilim yanında sanat alanında da çalışmalar yaparlar. Yüksek öğrenimdeki öğrencilerin, tiyatroya, sergiye, küthaneye gitmesinin mümkün olmadığı yerlerde nasıl eğitim yapılır bilemeyiz. Küresel dünyada artık herkesin, her yerde bu olanakları kullanması beklenir günümüzde.

EgeArt, uluslarası sanat etkinliklerini ve sanatçıları, İzmir’e getirerek, bizim sanatçılarımızla paylaşımlar yaşamalarını sağlayarak, önemli bir bilgi ve deneyim paylaşımını gerçekleştirdi. Diğer kentlerdeki sanatçıların çalışmalarının İzmirlilere ulaştırılması da önemli bir kazanım oldu.

İzmir de yaşayan sanatçı ve akademisyenlerin EgeArt içinde aldıkları görevler, Ege Üniversitesi ile sanatçılar arasındaki iletişim ve etkileşimi de sağladı. Bu apaçık, üniversitenin, dışa açılması, örgün çalışmalarını yaygın etkinlik alanları ile birleştirmesi, üniversitenin yapısını ve kalitesini olumlu yönde geliştirmiştir bize göre.

Başladığı günden beri, zaman zaman sanatçı, seçici, danışman ya da konuşmacı olarak katıldığım EgeArt’ın geldiği düzey çok sevindirici, Ege Üniversistesi Rektörü sayın Candeğer Yılmaz’ın değerlendirmesiyle “(-) uluslararası çapta bir sanat organizasyonu olan ve 31 Avrupa ülkesini kapsayan Avrupa Festivaller Birliği’nin sanatsal kaliteyi temsil eden Festivaller İçin Avrupa - Avrupa İçin Festival (Europe for Festivals, Festivals for Europe) – (EFFE) Platformu 2015-2016 Etiketi’ni” kazanan EgeArt, hem ülkemiz, hem İzmir ama özellikle Ege Üniversitesi için sürdürülmesi gerek önemli etkinliklerden biridir.”2 Ege Üniversitesi’nin yerleşkesindeki kültür merkezleri ve galeriler, kurduğu ve yaşattığı müzeler düşünüldüğüne, bilimsel çalışmalar kadar sanat ve kültüre gösterilen ilgi ve harcanan emeğin, üniversitenin bütün kadroları ve öğrencilerini, çağdaş, insana yakışır koşullarda yaşatma ve geliştirme isteği açıkça izlenir. EgeArt’ın kentin kılcal damarlarına dek yayılması, kent kuruluşları ile kotarılan etkinlikler, İzmir’in daha kent olmasını; İzmirlinin, çağdaş dünyaya katılma düzeyini de gösterir kanısındayız. Bu anlamda düşünce üretme ve ifade etme özgürlüğü ile Ege Üniversitesi daha üniversitedir.

Ayvalık 2016          Yayın:21 Ağustos 2016 Pazar
___________________________________________
1- Bedri Karayağmurlar, Değinmeler, Çalı yayınları, s.156, 2009 İzmir
2- Prof. Dr. Candeğer Yılmaz’ın, 6. EgeArt, sunum konuşması, 4 aralık 2015, İzmir
*: Dünden Bugüne EGEART (Ege Üniversitesi Aralık 2005 - Aralık 2015), Ege Üniversitesi Yayınları 2016, s. 46-47