13 Şubat 2008 Çarşamba

düş işte

Bedri KARAYAĞMURLAR

açık bir gecede
uçuk şarkılar dilimizde
düş işte
ne sen varsın ne gece

uzaklara gidiyorsun
yeşiller kanatıyorsun
doğa yazıyorsun ellerine
bir de yalnızlık
yanında değilim ya
amazonlaşıyorsun
ben de atlar çiziyorum
mavilere boyuyorum hepsini
akşamüstü mavilerine
hüzün mavilerine
hepsini sana veriyorum
mavi bir kısrağa dönüşüyorsun
denizler geçiyorum seninle
uzak gecelere giriyoruz
sokuluyorsun sıcak ve uysal
soyunup amazonluğundan
terim akıyorsun
hızlı ve uzun koşulardan yorgun
düş işte
ne at var ne deniz

özlemini kırbaçlıyorum
terkimde türküsün
ışık akıyorsun
usulca gözlerine dokunuyorum
sabah oluyor
düş işte
masmavi geliveriyorsun

3 Şubat 2008 Pazar

Başlıksız.

Değinmeler Şubat 2008

Bedri KARAYAĞMURLAR
http://bedrikarayagmurlar.blogspot.com



1- Uzun zamandır görüşemedik. Yazmak bir tür alışkanlık. Konuşmak gibi. Sizlerle konuşmak güzel, geri dönüşleri olmasa bile; yalnızken konuşmak gibi, kimsenin dinlemediği kalabalıklarda söylenmek gibi olsa da güzel. Üstelik kuru gürültü değil yazmak, sorumluluğunu üstlendiniz sözlerdir hepsi. Ben söylemedim diyemezsiniz. Bu nedenle yazmak bir sorumluluktur. Yazan okuyan bir toplum, rüzgara karışmış sözlerle yönetilmekten kurtulur. Hakkettiği gibi yaşamaya başlar. İşte bu nedenle önemsiyorum yazmayı.

2- Yazamadığım dönemde yaşadığım yoğunluk nedeniyle galiba biraz fazla yoruldum. Amaçlı işleriniz sizi yorsa da gönlünüz rahattır, onların yorgunluğu çabucak geçer. Hiç aklınıza gelmeyen işlerle yorarlarsa sizi, bir türlü geçmez yorgunluğunuz. Herkesin işi kendine önemlidir. Bunda kuşku yok. Eğer yaptıklarınızın ilgili olduğu alandaki durumdan haberiniz yoksa, sizden iyi yapan yoktur. Bu nedenle de kendinizi kaf dağında görebilirsiniz. Bu yanılgıyı ayırt edemediğiniz için de, sürekli haksızlığa uğradığınızı düşünürsünüz ya da hakkettiğinizi sandığınızı alabilmek için garip ilişkilerden medet umarsınız. Ve sonuçta sap saman karışır. İlginç bir ülkedir memleketim. Değerler bir kez karıştı mı işlerin içinden çıkılmaz olur. Neyin sanat, neyin bilim, neyin politika, neyin ahlak olduğu anlaşılmaz olur. Bunlardan size yansıyanlarla yorulursunuz. Hep birlikte anlamsız biçimde yoruyoruz kendimizi.

3- İzmir’in önemli sanatçılarından Şeref Bigalı’nın son sergisi Selçuk Yaşar Sanat Galerisi’ndeydi. Şeref Bigalı kendine özel davranış, yaşayış biçimi olan ilginç sanatçılardandı. Onun ömrünün son yıllarını geçirdiği, çalıştığı atölyesi Akdeniz Tekstil’in Basmane’deki binalarının gara bakan alt katında. Orada bir grup sanatçı ve sanat severle bir gönül birliği kurmuş. Ölümünden sonra grup dağılmamış, aynı mekanda, Bigalı’nın çalışmalarının portrelerinin arasında sessizce çalışıyorlar. Bu birliğin sürmesinde iki kişinin payı çok büyük . Nükhet Anadol Tatari ve Nursel Alyanak. Alçakgönüllü bir birliktelik içinde dostlarıyla, Bigalı’nın dünyasında buluşmayı sürdürüyorlar. Bütün yorgunluklarım içinde onlarla paylaştığım saatlerin beni dinlendirdiğini söyleyebilirim. O atölye ışığıyla havasıyla rahatlatıyor beni. Kentler sanatçılarıyla ve bellekleriyle kent olurlar. Yerel yönetimlere önerim, sınırları içinde yaşayan sanatçıların unutulmaması için, onların yaşadıkları mekanların önüne birer plaket çaksınlar. Şimdi bu atölyenin önünde “Şeref Bigalı Resim Atölyesi” yazıyor. Bu tabelanın yanına ya da onun yerine “Şeref Bigalı burada çalıştı.” Yazan bir plaket çakılmalı.

4- İzmir Expo 2015’hazırlanıyor. İlgililer expo için ellerinden geleni yapıyor. Ülke ülke geziyorlar. Toplantılar, sunular filmler hazırlanıyor. Bu istekli tutum hepimizi umutlandırıyor. Anlamak istediğim ve anlayamadığım bir şey var bu konuda. İzmir son iki yıl içinde çok sayıda uluslararası kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yaptı. Merakımı bağışlasınlar. Futbolcuları basketçileri destekleyen, bazı şarkıcılara konserler verdiren , gösteriler düzenlemeye çalışan; bütün bunlar için yayınlar yapan, para harcayan Büyükşehir yöneticileri kültür sanat olayları için neden fiilen hiçbir destek vermez? Eğer Expo 2015 için tanıtım toplantılarına giden yöneticiler, gerçekleşen etkinliklerin kataloglarını basıp, filmlerini resimlerini tanıtımlarda kullanmış olsaydılar, daha ucuza, nitelikli tanıtım yapmış olmazlar mıydı?. Bunu bize söylemeseler de kendi içlerinde tartışıp, yanıtlamalılar. Bizden söylemesi. Onlar tartışmazsa, bilmeliler ki, biz sanatçılar bu durumu kendi aramızda tartışmaya devam edeceğiz.

5- Yazılanların okunmadığını düşünüyorum. “Değinmeler”i iki yıl boyunca sürdürdüm. Bir çok konuya değindik. Özellikle yerel yönetimler ve sanat konusunda çok sayıda yazı ürettik. Neden hiç geri dönen olmadı, bilmiyorum. Eskiden kurumların basın büroları olurdu; şimdi halkla ilişkiler büroları var. Bu bürolarda çalışanlar, kurumlarıyla ilgili değerlendirmeleri yöneticilere hiç aktarmazlar mı, merak ediyorum. Baudrillard’ın saptadığı, gerçekliğini yitirmiş dünyada, yöneticilerin yalnızca basında, onları öven yazıları derlemeleri, yönetimlerini değerlendirme olanağını ellerinden alıyor galiba. Rahat olsunlar onlar adına biz değerlendiriyoruz.

27 Ocak 2008 Buca

İstanbul Dışında Sanat ve Expo 2015

Egelife Şubat 2008

“Birikimi Önemsemek ya da Ayrıntı Olarak Görünmek”
İstanbul Dışında Sanat ve Expo 2015

Bedri KARAYAĞMURLAR
www.bedrikarayagmurlar.com


2. Egeart Sanat Günleri bitti. Mümtaz Sağlam, Halil Yoleri, Bingül Başarır, Sabit Baytan, Faden Kuddusioğlu ile çıktığımız yolda sanatçılar olarak üzerimize düşeni yapmaya çalıştık. Sanatsal çerçeveyi çizmek, etkinliğin niteliğini korumak için çaba harcadık. Etkinlik içindeki panel ve sunumlarda üzerimize düşeni yapmaya çalıştık.
Başlıktaki konuyu, Eleştirmen Kaya Özsezg’in yönettiği, benimle birlikte Ramazan Bayrakoğlu, Reşat Başar, Zeynep Yasa Yaman’ın katıldığı bir panelde değerlendirdik. Panel süresi tartışmaya yetmedi. Aşağıdaki metinden yola çıkarak anlatmaya çalışacağımız düşüncelerimiz bizde kaldı. Bu düşüncelerimi değerlendirmeye açmak istiyorum.
Expo 2015’e aday İzmir’in, kültür sanat konusunda değerlendireceği daha çok konu var.
1- Neden İstanbul?
Yahya Kemal’e sormuşlar, “Ankara’nın nesini seversiniz?” diye; o da, “İstanbul’a dönüşlerini.” demiş.
İstanbul bütün olumsuzluklarına karşın, üzerinde yaşadığı coğrafya ve kültürden kaynaklanan ilgi odağı olmayı bugün de sürdürüyor. Taşı toprağı altın sözü gerçekleştirildi (mi acaba). Rant öylesine yüksek ki, herkesin gözü üzerinde. Her yapılan ranta dönüşüyor. İş merkezleri, sermaye merkezleri, kültür merkezleri orada. Orada olmayanlar da bir yolunu bulup gitmeye veya yaklaşmaya çalışıyorlar. Bu sanat ve sanatçı için de böyle. Bir süredir İstanbul dünya sanatının önemli merkezleri arasında ilgi görmeye başladı.
Tartışılabilecek o denli çok yanı var ki İstanbul’un, hem iyi hem de kötü. Kışkırtıcı, güzel ve çekici. Bir o kadar da tehlikeli.
2- İstanbul’da Sanat.
İstanbul’da sanat nasıldır? İstanbul sanatı diye özel bir sanat türü var mı acaba? İstanbul’da yaşayanlar, İzmir’de, Ankara ‘da, Adana’da, Antalya’da yaşayanlardan daha değişik bir kaynaktan beslenen ve bunu üstün yetenekleriyle özel bir yapıya kavuşturan insanlar mı? Eğer böyle düşünürseniz İstanbul’da olmaktan başka şansınız yoktur. Çünkü İstanbul Türkiye de en çok sanat etkinliğinin yapıldığı, en çok sanatçının yaşadığı, en çok yayın organının, en çok izleyicinin, en çok alıcının bulunduğu dünyanın sayılı metropollerinden biridir. Bu nedenle İstanbul’da sanatla ilgili bir yığılma olduğunu görmek ve söylemek doğaldır. Bu büyük yığının, bu büyük kütlenin içinde amaca isteğe uygun olanların bulunması doğal sayılmalı. Nicel büyüklüğün, nitel birikimi barındırma olasılığı daha çok olabilir. Örneğin iki kilo fındığın içindeki iyi fındık sayısı, bir kilo fındıktaki iyi fındıktan daha çoktur. Bu önermeyi olumsuzluk biçimde de söyleyebiliriz. İki kilo fındıktaki bozuk fındık sayısı her koşulda bir kilodakinden daha fazladır. Bu sembolik çözümleme girişimini derinleştirmeliyiz. Sanat, özel yapısı yanında toplumla bağı nedeniyle özel bir yapılanma da gösterir. Böyle olduğunda İstanbul’daki yoğunluk içinde gerçekleşenler elbet önemlidir. Ancak, İstanbul’daki kötü yığılmanın bir çok alanı deforme ettiği de apaçık ortadadır. İstanbul’da trafik kötüdür. İstanbul’ da inşaat kalitesi toplamda iyi değildir. İstanbul bir çok olumsuzluğu barındırır. İstanbul, Türkiye’nin sanatsal rahatsızlıklarının da kaynağıdır bu anlamda. Sanat olarak sunulmaya çalışılan şeylerin, basın, galerici ve alıcı nitelikleri nedeniyle, ne ölçüde sanat oldukları İzmir’e göre daha endişe vericidir. Basın yayın olanakları nedeniyle, kolayca her yere adı sanı ulaşan bir çok kişinin yaptıklarının, hediyelik eşya sınırlarını aşmakta zorlandığını da söylemek mümkün. Bu konuda birikimli olanlar dışında kalan, sanat beğenisi oluşmamış izleyici ve alıcıları yönlendirmek oldukça kolaydır. Galerilerin duvarlarını, depolarını tıka basa dolduran ışıltılı boya gösterisine dönüşmüş, dekoratif, beğenide 19. Yüzyılı geçemeyen çalışmaların, sanat yapıtının ne olduğu konusundaki tartışmalarda örnek olarak seçilme olasılıkları nedir acaba? Eğer bütün bu yığının içinde alınıp satılanların, izlenenlerin çoğunun sanat sözüyle açıklamaya çalıştığımız kavrama yerleşmeleri mümkün değilse nereye yerleşmeleri gerekir? Sanatsal bir tat içerenlerin çoğunun hobi sanat ya da ticaret nesnesi sanat(hediyelik eşya) olarak nitelenmesi durumunda, bu konudaki yoğunluğun da tartışılmayacak biçimde İstanbul’da olduğunu ileri sürebiliriz.
3- İstanbul Dışında Sanat Mümkün mü?
İstanbul dışındaki oluşumlarda durum, İstanbul’dan değişik değil. Sadece yoğunlukları değişik. Ancak İstanbul’la kıyaslandığında kirlenme şansı düşük olan yerlerdeki sanatçı öznenin yaratılarının, sanatsal düzeyinin olumluyu temsil ettiğini düşünüyorum. Sanat yapıtlarının giderek hediyelik eşyaya dönüşmesi, sanatçılığın belirli merkezlerce onaylanmış kimlikler olarak anlaşılması, oldukça önemli bir tehlikeyi barındırıyor. Örneğin İzmir’deki sanatçının satma şansı düşüktür. Çoğunun bir galeri tarafından satma kaygısıyla yönlendirilmesi söz konusu değildir. Bu nedenle kendileriyle ilgili olanın peşindedirler.
4- Ayrıntı Olmak ya da Birikime Dayanmak.
Bu alt başlık bize oldukça ilginç geldi. Sanatın nerede yapıldığı, nerede yaşadığı ya da barındığı ile ilgili bir anıştırma cümlesi olduğunu düşünebiliriz. “Ya da” bağlacıyla açıklanmaya çalışılan bir tercih mi, bir durum mu? İstanbul dışında sanatın, ikisinden biri olmakla ilgili bir durumumu var acaba? Ya da şöyle mi anlamalıyız: “Birikimi önemseyenler İstanbul dışında olanı bir ayrıntı olarak algılanırlar.” Bu biraz ileri gitmiş bir cümle oldu galiba. Şöyle mi anlamalıyız? “Birikimi önemsiyorsanız İstanbul’da olmak zorundasınız, değilseniz bir ayrıntı olursunuz.” Neyin ayrıntısı? İstanbul ‘da olan sanatın mı? İstanbul dışında gümbür gümbür gelen, görkemli bir birikim var. Bu birikim, ticaret kaygılarının dışında ele alınabilse keşke.
Sanatın tarihsel uzamsal karakteri hep göz önünde bulundurulmalı. İstanbul dışında sanatçı yokmuş gibi davranan ya da koca İzmir’de kendi tanıdıklarının dışında sanatçı olmadığını düşünenlere şunu söylemek istiyorum. Burada lav püskürten bir yanardağ var , hiçbir gazetede patladığı yazılmıyor diye sizce patlamamış mı sayılmalı? Ben, sanat çevrelerinin İstanbul dışına daha çok bakmalarını öneririm.
5- Expo 2015 ve İzmir’de Sanat
Expo 2015 ile ilgili daha çok şey yapılacak ve konuşulacak. Bugüne dek İzmir’de yapılan sanatsal etkinlikleri Expo 2015 kapsamında değerlendiremeyen ilgililer şimdi kendi yönlendirdikleri etkinlikler düzenlemeye çalışacaklar. Oysa daha dün üst üste gerçekleşen 1. ve 2. İzmir Bienalleri (Buca Eğitim Fakültesi Görsel Sanatlar Buluşması); İzmirPort, 1. ve 2. Egeart ve Uluslararası Seramik Sempozyumu gibi uluslararası etkinlikleri görmezden gelen ilgililer, Expo 2015’in İzmir’e kazandırılması çalışmalarında bu etkinlikleri destekleyip portföylerine ekleseydiler elleri daha sağlam olurdu kuşkusuz. Ve Milano önünde kültür sanat etkinliklerinin yoğunluğunu vurgulayarak önemli kazanımlar sağlayabilirlerdi.
Ekonominin sanatın yatırımların tek merkezde toplandığı bir ülke bir riski de göze alıyor demektir. İzmir’de son yıllarda yapılanlar Expo 2015 hedefi de dikkate alınarak değerlendirilmeli ve İzmir çekim alanına dönüşmeli.