20 Ekim 2015 Salı

Sanat ve Sanat İçin





                                                                                             

           “gün gün ile barışmalı /  kardeş kardeş duruşmalı /
             koklaşmalı söyleşmeli /korka korka yasamak ne”

           Hasan Hüseyin Kormazgil          

           


Yazıp yazıp siliyorum. Böyle zamanlarda hep elim ayağım dolaşıyor. Ülkemin yüreği yanan insanlarını, bu çatışmaya, bu kıyıma sürükleyenlerin, kana batmış görüntülerini mi  çalışmalı, diyorum.  Sonra da taşeronlar kanda boğulsun; ülkem,  bu dış  tezgahlı oyundan kurtulsun diye cümleler kurup, öyle şaşkın  geziniyorum. Halleşecek,  dertleşecek kimse olmaz bazen. Şiir kitaplarını  açarım, türküler dinlerim. Bir şiirde, bir türküde  derdimizin dermanı, ustaca dilendirilmiştir nasılsa.  

Hayatın güzelliğini ve  geçiciliğini,  insanın  evrenin, dünyanın öylesine doğal bir parçası olduğunu  bu denli güzel anlatan bir şiir bizi düşündürmez mi? Nazım Hikmet’in  “Masalların Masalı”nın tamamını aktarabilseydim keşke.



Su başında durmuşuz./Önce kedi gidecek,/kaybolacak suda sureti./Sonra ben gideceğim,/kaybolacak suda suretim./Sonra çınar gidecek,/kaybolacak suda sureti./Sonra su gidecek/güneş kalacak;/sonra o da gidecek...”(Nazım Hikmet)


Avrupa birliği ülkelerinde gezdiğinizde, kimse size pasaport sormaz; birinden diğerine İzmir den Ankara’ya, İstanbul’dan Diyarbakır’a gider gibi  gidersiniz. Ülkemize kumpas kuranlar, bilmezler mi bunu da, insanları kentleri birbirinden koparmaya çalışırlar.



Her insan bir mucizedir. Dünyaya gelişini düşünün. Yetişmesini. Çevresini, anasını babasını,  sevdiklerini. Nasıl kıyılır bir insana. Acıyı Bal Eyledik’te  neler söylüyor ozan,



 “bak şu bebelerin güzelliğine /kaşı destan /gözü destan /elleri kan içinde” (…)



“hor baktık mi karıncaya /kırdık mı kanadını serçenin /vurduk mu karacanın yavrulusunu /ya nasıl kıyarız insana” (Hasan Hüseyin)



Dünyayı, kirleten de güzelleştiren de insan.   Kendimize sorsak, görkemli uygarlık tarihine bir damla katkı yapacak  çabamız var mı? Dünden söz etmiyorum; şimdi?  Gelişmişliği, yüksek gelir, yeni teknoloji araç kullanmak sayan anlayış öyle yaygınlaştı ki, neredeyse hiç kimsenin kültür sanatla ilgilenesi yok. Eğitimlilerin önemli  bölümü, aydın geçiniyor ama çoğunun, ne şiirden, ne resimden, ne müzikten, ne tiyatrodan haberleri yok. Varsa yoksa kazanmak,  harcamak.  İzmir’in nerdeyse yarısından daha az nüfusa sahip Berlin’de, altmışın üstünde tiyatro, yüzlerce galeri, çok sayıda müze var. Küçücük Zagrep’teki Modern Sanatlar Müzesi’nin bir örneği bizim kentlerimizde de olabilse. Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesi’ni  yeni gezdim.  Buluntuların, mozaiklerin sunumu, sunum öncesi  restorasyon  çalışmaları ile gönendim..  Anadolu’da her kent, müze kent olarak izlenebilseydi keşke. Keşke o kentler ranta kurban edilmeseydi de,  kentli olmayı başka biçimde öğrenseydik. Çünkü  kentli olmak,  kalabalık caddelerde gezinmek, sitelerde oturmak, saygısızca araba kullanmak değildir.

Fransız ressam Paul Gauguin'in tablosu 300 milyon dolara satılarak dünya rekoru kırdı

Bir haber: “Fransız ressam Paul Gauguin'in tablosu 300 milyon dolara satılarak dünya rekoru kırdı.”  Kendi sayfamda aşağıdaki  yorumu yaptım, geçenlerde.

"Darısı başımıza; bakalım bizde ne zaman olacak  Derken, düşündüğüm, bizim resimlerimiz bu kadar para edecek mi değildi. Dünya ölçeğinde, yaptıklarımızın ortak kültüre katılmasındaki istekti öncelikle. Çünkü bir ülke, ne denli güçlü ise, sanatçıları da o denli güçlüdür ve diğer insanları o ölçüde etkiler. Giderek daha da küçülecek bir dünyanın kıyısında, her şeyi görüp, sessiz yaşamak kime zor gelmez? Keşke politikacıların da böyle düşleri, beklentileri, programları olsaydı. Keşke toplum olarak bize atılan çalımlara destek vermek yerine, böyle isteklerimiz olsaydı.
Ey, güçlülerin uğruna kurban edilenlerim, kurban bayramınız düşünceli olsun. Dostlukla.” Diyerek  noktalamıştım.

Bayram geçeli haftayı geçti. Bayram sonrası Ayvalık Tasarım Akademisi’nde Atmosfer  Sanat Projeleri kapsamında , “Yıkıcı etkinlik Olarak Sanat” başlıklı bir  konuşma yaptım.  Biz konuşup, biz dinliyoruz  ama  şikayetimiz de yok. İlgilenmeyenlere inat, çalışıyoruz işte. İşte bu  koşullarda,  yazdım bunları.

Hayat böyle, kendi bildiği gibi ilerliyor. Keşke sanat, şiir  ve aşkla yürüse. Sınırların olmadığı bir dünyada, hep barış olsa. Ve insanca yaşamak.
                                                                          Bedri Karayağmurlar

                                                                   www.bedrikarayagmurlar.com


                                                                              İzmir Ekim 2015