Bedri
KARAYAĞMURLAR
www.bedrikarayagmurlar.com
Bir Rus fıkrası olarak anlatılır ama bize de uygun
düşüyor. İvan, kırda bir başına yürürken, bir
ses duyar. “Dur.” İvan şaşırır.
Çevresine bakar, ağaçlar, otlar,
çiçekler, tozlu yoldan başka bir
şey yoktur. Ses
daha güçlü duyulur. “Korkma, bugün senin günün. Dile benden ne dilersen.” İvan, korkuyla
karışık şaşkınlık içinde, ne diyeceğini
düşünürken, ses uyarır.
“Yalnız şunu unutma,
sana ne vermişsem, iki
katını komşun Pavel’e vereceğim.” İvan kararını
açıklar çekinerek. “Bir gözümü
kör et.”
Kendisinden başka kimsenin bir şey olmasını istemeyen, bunun için her türlü hileye
dümene başvuranların sayısı giderek artıyor ne yazık. Evimdeki bir onarım için gelen usta, kendisinden önce yapılmış işlerle ilgili o kadar çok ileri
geri konuşup, sabrımı taşırmıştı ki; “Usta başkasını karalayarak, kendi işini
daha iyi yapamazsın.
Sen hiç başlama, güle güle.” Demek
zorunda kalmıştım.
Diğerinin başarısızlığı ile besleneceği düşünülen bir
başarı, olsa olsa,
sığlığın, aptallığın,
beceriksizliğin göstergesi olur. Kendi
yaptığını tek marifet, tek
doğru sananın, algısı da, aklı da kıttır. Her alanda kazanılmış, başarılmış, edinilmiş
bunca deney, bilgi ve birikim varken, kendisinden
başka kimse yokmuş
gibi davranan ve başkalarını karalayan, kim olursa
olsun, bugünlere gelmemize neden olan kötü zihniyete
(anlayış) sahip sıradan biridir gerçekte. Kendini beğenmişlik
içi boş bir şişinme,
kasılma değil midir? Bu davranışların, anlayışların arkasında gerçekte, birikimsizliği, beceriksizliği gizleme yok mudur?
Atalarımız, “Kılavuzu
karga olanın, burnu boktan
kurtulmaz.” Derken, bugünlerle
ilgili de yol göstermek
istemişlerdir kuşkusuz. Her
nasılsa egosu şişmiş, eski
deyimle “kerameti kendinden
menkul” olanların, anlayışlarını,
yaptıklarını tek seçenek gibi
sunmasındaki sığlık kolayca
anlaşılmayabilir belki ama bunun bir yolu olmalı !
12 Eylül döneminin liberal politikaları mı bozdu insanımızı? Bilmiyorum.
Kendisine devlet
eliyle, işin aslı halkın elinden olanak sağlanmış, yetki
verilmiş olanlar, ele geçirdikleri olanakları kimseyle paylaşmadan kullanmanın bir yolunu bulurlar. Çünkü, artık toplumsal değerler
çoktan yara almış, örnek alınan gelişmiş ülkelerdeki, birey, toplum, devlet ilişkileri hiç önemsenmeden,
salt biçim örnek alınarak, her şeyi
ele geçirmek, şişmiş egonun amacı olmuştur. İşte bu kargaları
kılavuz edinenlerin, doğru karar
vermesi bu yüzden, nerdeyse
olanaksız hale gelir.
Bu kılavuzlar zaman zaman sanatçı, zaman zaman politikacı, zaman zaman bilim
adamı, tüccar, iş adamı kılığında
görünebilirler.
Şişmiş ego, kendini beğenmişlik, narsisizme
dönüştüğünde, hastalık çevresine önlenemez zararlar vermeye başlar.
Hiçbir yaratıcılığı olmayan ressam,
kendisini dev aynasında görüp,
bir de başkalarını beğenmez. İki kitap okumamış politikacı, laf ebeliği ile
her şeyi bilen olur. Akademik unvanı, bürokratik unvan gibi
kullanan birisi, müthiş bir bilim adamı havasında gezer. Sonra
işler gittikçe kötüye gider. Her şey kapanın elinde
kalır. Kapan, öyle hakkı
sanır ki kaptıklarını, kimse bir
şey kapmasın diye her yolu dener.
Kimse adam olmasın, kimsenin eli kolu tutmasın, yeter ki,
o tek olsun. O bir
göze razıdır, yeter ki,
diğerleri kör olsun.
Bu bozulmadan nasıl kurtulacağımızı
bilemiyorum. Bir yapının oluşması
zordur. Yapı varlığını korumak için direnir. Ancak günün birinde yapıyı sarsan bir oluşum boy
vermeye başlar. Bir mikrop
girer, bir hastalık bulaşır. Bir
kargaşa başlar. Yıkım hızlıdır.
Yapı yıkıldığında , bundan kimler,
neler, nasıl yararlanır bilinmez ama yıkıma neden olan her şey bilinir. Belki tek göze
razı olanların güçlendiği
körler toplumunu bir gün tarih yazar. Kim bilir.
Kasım
2014 İzmir