27 Nisan 2009 Pazartesi

25 Nisan 2009 Cumartesi

DEĞİNMELER Mayıs 2009

Kriz Kitap ve Sanat

Bedri Karayağmurlar


1- Ekonomik kriz, hız kesmeden sürüyor. İşsizlik beklenenden bilinenden daha çok. Çok sayıda iş yeri kapandı. Ekonomik büyüme küçülmeye döndü. Bu durumda aklı başında herkes, parasını kurtarmanın yolunu bulmaya, oluşabilecek zararlardan kendini korumaya çalışır. Ne yapar örneğin. Üretimi durdurur. İşçi ve girdi masraflarında kurtulur; elindeki sıcak parayı, ya değer kazanan araçlara yatırır ya da olabildiğince çok taşınamaz satın alır. Bunları bilmek ve uygulamak dahi olmayı gerektirmiyor. Bu koşullarda saydıklarımızın tersini yapanlara ne gözle bakmak gerekir? Ürettiklerinin satılmayacağını bile bile üretimi durdurmuyorsa, ürünlerini tanıtmak için durgun piyasada harcamalar yapmayı sürdürüyorsa, ne denir böyle davranana? İş bilmez, akılsız ve daha bilmem neler. Oysa sanat kriz mriz dinlemez. İşini işlevini görür. Sanatçı da şu işler düze çıksın diye ara vermez Sanatçı çıkarsızdır öncelikle.

2- Kitap Fuarının dördüncü gününde, bir Söyleşi gerçekleştirdik. Yurtta Uyanış Dergisi’nin düzenlediği söyleşide, “İzmir’de Dergiler ve Dergicilik Sorunları”nı, Savaş Ünlü, Mustafa Yıldız ile konuştuk. Salonda tanıdık yüzler vardı. İzmir’de dergiler neden uzun ömürlü olmuyor sorusunun yanıtlarından biri, salondaki izleyici sayısında gizliydi galiba. Gelişmiş ülkelerde süreli yayınlar çok önemlidir. Gazete baskı sayıları ne denli önemiyse, dergi basımları ve çeşitleri de o denli önemlidir. Türkiye dergicilikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında tanışır. İzmir de bu serüvende önemli yere sahiptir. Sayı olarak çok gözükse de, gerçekte üzücüdür; sayıldığında, yüz yıl içindeki kayda değer sanat edebiyat dergisinin sayısı elliyi geçmez. Meslek ya da kurum dergileriyle birlikte düşündüğümüzde sayı çok gibi gelse de, istenilen düzeye çıkmaz bir türlü.
Özellikle İstanbul’un bir çekim merkezi olmasıyla, İzmir dergiciliği daha da sıkıntılı olur. Dağıtım, duyuru olanakları giderek daralmaktadır. Bir türlü kurtulmadığımız ekonomik siyasi krizler nedeniyle yazarlar, aydınlar hep tedirgin yaşarlar. Bu yetmezmiş gibi gönüllü yürüttüğü dergisinin açmazları da onu yorar. Ama dergi çıkarmak tutkudur. Hep bir dergi vardır düşünüzde. Benim gözümde Orhan Veli’nin “Yaprak”ı bir başkadır. Hep öyle bir dergi çıkarmayı istemişimdir. Ben de anısı olan çok dergi var ama özellikle, Yeni Adımlar’ı, Dömeç’i ve Mavi Derinlik’i anmalıyım.
Orhan Veli, Yaprak’ın ilk sayısında sanatçıyı, şairi, sanat edebiyat dergisi çıkarmak için çabası olan herkesi anlattır dizelerinde. “Gül verir yonca alırız / Bülbül verir serçe alırız/ Edebiyat verir yalınsöz alırız / Şarkı verir türkü alırız / Tek ses verir çok ses alırız/ ...... / Canan verir dost alırız / Gözyaşı verir ümit alırız.”
Söz dergilerden açılmışken, yol dergilerine de değinmeliyim. Daha çok havayolu şirketlerinin yayımladığı dergilere karayolu yolcu taşımacılığı yapan bazı kuruluşlarda da rastlamak güzel. Yolculularda yanıma bir bitap bir dergi alırım mutlaka. Fuarın ilk günü Bodrum’a gidip döndüm. Yolda Kamil Koç’un “Yolculuk” dergisinde Ahmet Telli’nin, Feyza Hepçilingir’in yazılarını, Semih Gümüş ve Buket Uzuner ile yapılan söyleşileri, bazı gezi yazılarını severek okudum.


3- Sanatçılar da insandır ve onlar da bir gün, bir kuyruklu yıldız gibi zamanın boşluğunda kayar giderler. Çocukluğumuzda şıkır şıkır yıldızlı gecelerde, uzayın sonsuzluğuna fazla akıl erdirmeye çalışmadan kayan yıldızları izlerdik. Ansızın çakıp, bir yay çizerek boşlukta yitip gidişini, bize öğretildiği gibi değerlendirirdik. “ Biri daha gitti.” Buların göktaşları olduğunu çok sonra öğrendik ama kayıp gidişlerindeki anlam pek değişmedi. Her insan bir yıldızdır. Yıldızı hafif olmak, yıldızı parlamak ya da sönmek, bir yıldız olmak vb. sözler, bu kültürün insana bakışıdır. Dostum, sınıf arkadaşım İlknur Ercan Kocabıyık’ı anmak için hazırladığımız sergiyi bugün (Yirmi iki Nisan) Güzelyalı Kültür Merkezi’nde açacağız. Kime ne satarımın sığlığında beğenileri okşayanların arasında, ayrıksı tavrıyla İlknur has sanatçılardandı. Kendi köşesinde sessiz bir çığlık olarak yaşadı çalıştı. Onun için yazdığım yazdığım sergi yazısıyla bitirmek istiyorum.
“Her şey geçicidir. Sonsuzluğun içinde, ne güneşin, ne yer kürenin, ne ağacın, ne böceğin, ne de insanın anlamı vardır gerçekte. Bize anlamlı gelmesinin nedeni, varlığımızın bilincinde olmamızdır. Bu yüzden çok önemseriz kendimizi. Hiç bitmeyecekmiş gibi yaşarız hayatı. Aklımızın bir köşesine takılı ölmek düşüncesini yenmek için de her şeyi yaparız. Sonsuz bir hayat düşleriz örneğin. Bu düşümüzü bozacak her türlü oyun bozanlığa şiddetle karşı çıkarız.”
Yazanlar çizenlerin bıraktıkları ışığı görebilenlerden olun. Ne kadar çok ışık alırsanız, siz de o kadar ışıldarsınız.