8 Mayıs 2008 Perşembe

Değinmeler Mayıs 2008

Değinmeler Mayıs 2008
Bedri Karayağmurlar

1- Evden Yetişen Dananın Değeri Bilinmez

Anadolu’ da bir söz vardır bilirsiniz:” Evden yetişen dananın kadri bilinmez.” Yabancı hep iyidir. Yabancı nasıl iyi olmasın; öncelikle yabancı olmanın doğası gereği, bilmediği bir yerde, gelir gelmez içini gösteremez ya. İyi gözükmeye çalışır. Ne yapsın başka? Oysa tanıdık bildik, ne etse, nasıl uğraşsa, bilirsiniz ne olduğunu. Halk başka sözlerle de açıklar durumu. “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.” Elinki bir başkadır hep. Bilmem kimlerin evi bir başkadır. Öbürünün yazlığı daha güzeldir. İnsandan nesneye, yaban olan, yabanının olan bir başkadır nedense. Bu hay huy içinde, yanınızdakini anlamadan ötekine yan gözle hasetlenerek geçer güzelim günler. En iyisi sizinkidir aslında da, nasılsa eldedir güvendedir, bu nedenle anlamazsınız değerini. Bu değerlendirme biçimi ne Batılı ne Doğulu ne kentli ne köylü olmamaktan mı kaynaklanır acaba? Yoksa insanın doğasından mı? Kaynağı her neyse bu davranışın, içinde çekememezlik, hasetlenme kıskançlık gibi duyguları barındırdığı apaçık ortada. Bir de bilisizlik.

2- El Prado Hikayesi

Fuar Atlas Pavyonu’nda açılan ilginç bir sergi 11- 20 Nisan arasında oldu bitti. Kim duydu bilmiyoruz. Elimde bu serginin katalogu var, Kocaman EGEART 2008 yazıyor başlıkta. Altında küçük yazılarla “Uluslararası İzmir Sanat Günleri” ve “By El Prado Art Studio Collections” “16. Uluslararası Etkinlik” yazıları okunuyor. Ve en ilginci, bu etkinliğe ev sahipliği yapan kurumun İzmir Büyük Şehir Belediyesi olduğunu öğreniyoruz, en alttaki alev renkli yazılardan. Egeart, Ege Üniversitesi’nin düzenlediği uluslararası sanat etkinliğinin onaylı başlığıdır bilindiği gibi. Üstelik ikincisi geçeli daha beş ay bile olmadan nasıl oluyor da yeniden (ve herkesten habersiz) düzenleniyor anlayamadık.
Katologta Sayın Aziz Koçaoğlu’nun bir sunuş yazısı var. Sanat ve sanatçı konusundaki ilginç düşüncelerini öğrenmekten mutlu olduğumu belirtmeliyim.

“Tüm insanlığın ortak dili olan sanat, İzmir içinde büyük önem taşımaktadır. İzmir, tarihi ve sanatsal güzellikleri ile sadece Türkiye'nin değil, Dünya'nın en önemli merkezlerinden biri durumundadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak , sanatın insana kazandırdığı bakış açısının, toplumların gelişiminde büyük rol oynadığını düşünüyoruz ve bu nedenle sanata ve sanatçıya çok değer veriyoruz. Bugünlere kadar binlerce sanatçıya ev sahipliği yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi, kendi bakış açısıyla dünyayı ve gizemli ruhlarını yansıtan tüm sanatçıları ağırlamaya devam edecektir. Bizlere yepyeni gizli kalmış dünyalarını tanıtan Rusya , Bulgaristan ,Kırgızistan, Azerbaycan, ve Türkiye modern sanat akademisi ressamlarını ağırlamaktan büyük onur duyduğumu belirtir, katılımda bulunan ülkelerin sanat kurumlarına ve Elprado Art Studio'suna katkılarından dolayı şükranlarımı sunarım.” ( Aziz Kocaoğlu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı)

Katalogun arkasında “Modern Rus Resim Sanatı” başlıklı , Mr Sergei Buglac imzalı bir küçük tanıtım yazısı da var. Yukarıdaki sunuş yazısında açıklananlar; serginin panayır havasındaki düzeni, sanat yapıtı olanla hediyelik eşya olanın karışımından kaynaklanan düzey sorunu, seçilen sanatçıların ülkelerini temsildeki sıkıntı göz önüne alındığında, bu serginin, ucuz toplanmış çalışmaları Prado adıyla pazarlama girişimi olmaktan öteye gidemediği açıkça görülüyor. Bütün bunlara bir sözümüz yok. İş bilenin kılıç kuşananın. İsteyen istediğini seçer, istediğini satar bize ne. Ticarete karışmak ne haddimize. Ama konu sanat ve özellikle resim olduğunda izninizle düşüncelerimizi açıklamak görevimiz. Çok şey söylemek gerekse de, yazdıklarımızla yetinip, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kentte yapılan plastik sanatlarla ilgili etkinliklere ve sanatçılara göstermediği ilgiyi bu garip girişime vermesindeki nedeni anlamadığımı söylemeliyim.
Neyse, vardır bir bildikleri.



3- Kitap Fuarı

13.İzmir Kitap Fuarı Açıldı. İzmir sanat etkinlikleriyle daha bir soluklanıyor. İzmir dergilerini, galerilerini yaşatamıyor. Sonra bilmem kim gelip garip sergiler düzenliyor, hem de kentin olanaklarını kullanarak. El iyidir. Kitapta dergide durum daha farklı mı bilmem ama, kitap fuarı çok hareketliydi. Üçer beşerli sıralarla giriyordu insanlar içeriye. Okuyanla okumayan bir olur mu hiç. Okumaktan kastım, roman öykü, şiir, yani kitap. Okumayı yanlış anlayıp, tek satır okuma gereksinimi olmayanlarla, okumadan bilenlere ne demeli bilmem.
Abdükadir Günyaz rh + Sanarart dergisinde, İzmir’in bir türlü plastik sanatlarda hakkettiği yere gelemediğine değiniyor. Bu yer neresidir bilmem ama bildiğim bir şey var, İzmir kendisinde olana değer vermedikçe bu olmayacak. Sorun İzmir değil gerçekte. Sorun düşünme biçiminde. Zihniyette. Sorun okumayı yanlış anlayanlarda, sorun okumayanlarda, sorun okumadan, oturduğu koltukla bildiklerini sananlarda.
Kitap fuarları, şiir öykü günleri, İzmir’e çok yakışıyor. Ne olduğu belli olmayan işporta sergiler İzmir’ e yakışmıyor.

4- Tire Kaplan ‘ın Yeri


Tire’ye gittik, geçen hafta. Tire bir kısmı korunan tarihi dokusuyla güzel bir Ege kasabası. Tepede Kaplan’ın Yeri’ne çıktık. Ege kültürünün otlarla varsıl mutfağından değişik lezzetler taddık. Tire İstasyonundaki eski bir yapıyı galeriye dönüştürmüşler. Umarım nitelikli sergiler açılır.

5- Kula ve Misailidis

Evangelinos Misailidis, “Temaşa-i Dünya ve Cefakar-u Cefakeş”* adları size ne çağrıştırıyor bilmiyorum. Buraya Kırıkkale Üniversitesi’nde 9-10 aralık 2004 tarihlerinde yapılan “Bir metafor olarak ‘yol/yolculuk” konusunun tartışıldığı I. Ulusal sosyal bilimler sempozyumu’nda sunduğum, “Bir Metafor Olarak Yolculuk” başlıklı bildirimden bir parça alacağım.
Evangelinos Misailidis’in Yunan harfleriyle ama Karaman Türkçesi ile yazdığı ilk baskısı 1872 de yapılmış, “Seyreyle Dünyayı (Temaşa-i Dünya ve Cefakar-u Cefakeş)” adlı ilk Türkçe romana değinmek yararlı olacak. 19. Yüzyıl Anadolu’su ve özellikle İç Anadolu insan özellikleri mübadelenin ve göç olayının trajikliğini belirginleştirir kanısındayım. Bu kitabın yeni harflerle basıma hazırlanmasında çalışan Dr. Robert Anhegger’in “Giriş” yazından bir alıntı yapmak istiyorum: “İstanbul’da 1896’da Türkçe harflerle basılan bir kitapta şunları okuyoruz; Gerçek Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz./ Ne Türkçe okur yazar ne de Rumca söyleriz. / Öyle bir mahlut-u hatt-ı tarikatımız vardır. / Hurufumuz Yunanca, Türkçe meram eyleriz.” Türkçe’den başka dil bilmeyen bu Rumlar kim? Neden Türkçe konuşurlardı?

Kula eski evleriyle bir tarih hazinesi. Evlerindeki süslemeler, resimler mutlaka görülmeli ve korunmalı. Gökçeören Köyü’ndeki Eski Cami’nin resimleri de görülmeli. Kötü bir restorasyonla zarar görseler de görülmeye değer. Bu gezide beni en çok etkileyen, bir süre Kula’da da yaşadığını bildiğimiz Misailidis’in ayak izleriyle karşılaşmak oldu. Bir evin merdivenlerinde kullanılmış, Yunan harfleriyle Türkçe yazılmış mermer mezar taşındaki yazılar Misalidis’in halkının buradaki kanıtları. Aynı taşlardan Kula Parkında da var. Bunlar mutlaka özenle korunmalı. Dil bir kültürün en önemli oluşturucusu ve taşıyıcısıdır. Türkçeden başka dil bilmeyen bu insanların kültürü daha çok araştırılmalı. Anadolu’nun bir çok yerinde olduğu gibi Kula’da hazine avcılarının ve yeni Vandalların saldırısına uğramış. Kiliselerin dört duvarı kalmış. Evler zor ayakta duruyor. Bazı koruma çalışmalarına tanık olmak da güzel. Yeni bir Safranbolu yaratılabilir Kula’da. Tarih hepimizin tarihi, bu kültür yağmalanarak gelişmez.

Onarılmış bir Türkiye düşüyle.

6- Kule B
İzmir’de yeni bir sanat grubu oluştu. Grupların varlık gerekçeleri olduğu sürece yeni oluşumlar gerçekleşecek. Artık manifestolarla yeni oluşumlar başlatmak zor olsada, sanat yapma gerekçemizin düşünsel dayanaklarını yaratma zorunluluğumuz sürecek. Kavramsal sanat içinde değişik anlatım olanaklarını projelerle gerçekleştirmeye çalışan gruplar ya da bir kavram çerçevesinde yan yana gelen sanatçılar düşünüldüğünde, ortak etkinlik gerçekleştirmek isteğinden kaynaklanan, açıklanmasa da bir bakışın dile gelişi olarak sanat grupları hep olacak. Ortak müzik yapmak, bir sahneyi bir derginin sayfalarını paylaşmak gibi.
Buca merkezli yeni oluşum, usta çırak ya da öğretmen öğrenci birlikteliğinin geleneksel söylemine gönderme yapıyor. Topluluk oluşum gerekçelerini açılamasalar da, amacın bir tür dayanışma olduğu izlenimi veriyor. Bu dayanışmada düşünsel önderliği Turan Enginoğlu ve Mete Sezgin üstlenmiş görünüyor. Grubun çoğu Yüksek Lisansını bitirmiş bazıları Sanatta Yeterlik ve Doktora aşamasında, Duygu (Tayyuk Oruçoğlu, Tülin Oktav Doğruer, Serpil Yayman Ataseven, Jülide Ayöz Kırbıyık, Tamer Ersoy, Ahmet Akgün) genç sanatçılar. İçlerinde Zeynep Uygan en genci ve yüksek lisansta öğrenci.
Gelecekte neler yapacağını izlememiz gereken ilginç bir oluşum olduğunu düşünüyorum.

*
1. Evagelinos Misailidis, Seyreyle Dünyayı, Haz: Robert Anhegger- Vedat Günyol, Cem Yayınları, İstanbul 1986

29 Nisan 2008 Şirinyer