7 Haziran 2008 Cumartesi

Midilli'den Kapadokya'ya

Değinmeler Haziran 2008





Bedri KARAYAĞMURLAR
www.bedrikarayagmurlar.com
karayagmurlar@gmail.com


1- Yaz geldi yine. Eğlenmekten yorulanların eğlenerek dinlenmeleri için bir yaz daha geldi. Zaman geçiyor. Acaba kaç yaz daha göreceğiz. Bilmemek ne güzel. Kaç kış geçecek, ne baharlar göreceğiz kim bilir. Bu güzelim dünyada her günün her mevsimin tadını çıkara çıkara yaşamak ne zor. İnsanın insana ettiğini anlamak kolay değil. Bir düşünün biri doğayı, öbürü insanı, bir başkası evreni anlamaya çalışıyor. İnsan daha insan olsun, tam insan olsun diye özveride bulunuyor. Bir canlının soyu kurumasın diye akla karayı seçiyor. Nesnenin anlaşılmamış yanlarını bulmak için günlerini harcıyor laboratuarda. Bir başkası kendisini tersyüz ediyor uykusuz; insan insanı daha iyi anlasın diye. “Her ağacın kurdu kendi özünden olur.” Ve koca insan gövdemizi kemirir kendi kurtlarımız. Biri bütün topraklara beton kusar. Bir başkası kurşun döker insanlığımıza. Ne de güzeldir gerekçeleri: Demokrasi ve özgürlük. Olanakları yok edilmiş içi boş özgürlükler ya da seçime güdümlü bir demokrasi.

2- Ayvalık Kültür Sanat Derneği’ nin (AYKÜSAT) düzenleyicilerden olduğu Midilli Ayvalık günlerinin konuğu olarak, sevgili İlknur Kocabıyık ve sevgili Reyhan Abacıoğlu ile birlikte Midilli de bir kaç gün geçirdim. Gidişten dönüşe kadar ayrıntılarıyla anlatıldığında bu coğrafyanın özelliklerini çarpıcı biçimde yaşadığımı söyleyebilirim. Bu yolculuğa ayrılmış bir başka yazıda anlatacaklarımdan kısaca söz etmeliyim. Ayvalık ‘ta yola çıkıştaki karmaşa tam bize göreydi doğrusu. Midilli gümrüğünde Kuzey Kıbrıs’a gittim diye bekletilmem ve pasaportuma mühür vurulmaması, Yunanlıların Kıbrıs politikalarının yansımasıydı. Neyse adadaki kültür müdürlüğü yetkilisi geldi de kurtuldum. Sonrası tam bir bayramdı. İkiz kardeşimi görmüş gibi oldum oradaki insanlarda. Özellikle Yorgo’nun yakınlığı, yardımları evini açması unutulmaz . Panayotis’in uzoevinde yediğimiz yemekler ve sohbet harikaydı. Bir de Midilli’de doğmuş Paris’te yaşamış bir aydın, bir naif ressam Stratis Eleftheriadis’in yıllarca biriktirdiklerini görmek susamış bir dudağa değmiş kaynak suyu gibi geldi.. Aldığım notlar çok uzun. Sofia Taeggou ’nun (Umarım doğru yazmışımdır), Glorian’ın, Dina’nın yakınlıklarını unutmayacağım. Vali Pavlos VOGIATZIS’in inceliğini de anmalıyım. Bir de Alkviadis’in Sirtakisini. Alkiviadis bir fotoğrafçı aynı zamanda. Yorgo ‘da annemin memleketlisi. Mübadele her şeyi karmakarışık yapmış. Hala kanıyor insanların yürekleri. Evini görmeye giden bir Türk’ün komşusuyla kucaklaşıp ağlaması unutulur mu? Bir de Yunanistan’a göçmüş Ortodoks Karamanlılar. Tarihçiler iyice araştırmalı bu konuyu.

3- Türkiye’de gündem hızla değişiyor. Bunları da yazmalıyım diye düşünmeye başladığınızda yazmamışsanız, çabucak eskiyor, yeni bir konu öne çıkıyor. Bazen her şeyin dışında kalarak dünyaya bakmak daha mı keyifli acaba. Değiştirme olanaklarımızı yitiriyoruz. Yaşam bizim dışımızda kendince biçimleniyor. İnsan canlı bir varlık olarak bu yapıda özel bir öneme sahip kuşkusuz. Ama evrendeki yeri nedir? Bir düşünün, yerküremiz, bize büyük gibi gözüken yerküremiz, evrenin sonsuzluğu içinde, bir çöldeki kum tanesinden daha mı büyük acaba. Ya zavallı insan. Yetkinleşerek kendi trajedisini yaratan insan; ille de ben demek için nasıl da çıldırıyor. Koskoca filin geleceği yok. Filler adına sonsuz dünyalar kurmaya çalışmak ne aptalca. Fil akıllı, duygulu bir hayvan. Kendi sonsuzunu kendisi yaratmalı. Bunu başaramıyorsa, bir organizma olarak yok olmak zorunda. Oysa insan yok olmaya dayanamıyor ve kendisini öyle önemsiyor ki, sonsuzun içinde sonsuz bir yaşam tasarlıyor. Bu beklentisiyle de kurallar uyduruyor. Kimini suçlu, günahkar ilan ediyor ; kimini de göklere çıkarıyor. Ve buna öyle inanıyor ki, başkalarının inançlarını gücü oranında yok edip bitiriyor. Nasıl insandır kendisi gibi olmayana saldıran? Nasıl bir boşluktur bu. Diğerine hiç kafa yormadan yok etme, korkutma isteğinin ilkelliğini tartışmak gerekir mi? Bizim açmazlarımızdan biri bu galiba. Her konuda kolayca genelleyivermek.

4- Ele geçirdikleri olanaklarla sanatçı olduklarını düşünen, bunu da satma, popüler olma vb sanat dışı ölçütlerle kanıtlamaya çalışanlar sanatçı mı gerçekten? Onlar birer tüccar, birer iş adamı belki ama sanatçılıkları kuşkulu. Sözlerini iyi inceleyin. Örneğin kendileri bir yerlerden aldıklarını sunarken sanatçı olurlar da başkalarını karalarlar. Burada apaçık ele geçirilen pastanın paylaşılmaması için diğer sanatçıları dışlama, yok sayma tavrıdır gözlenen. Sanatçılığın tanımı kolay değil ama yine de elimizde bu konuda yapılmış çok sayıda değerlendirme var. Ve galiba böyle bakınca, gürültü yapanların, sanatçılıklarını iyice düşünün belki altından sıradan bir şey çıkar. İşte bu nedenle bir süre öncesine dek özençli insanlara çok yüksek paralarla satılan işlerin şimdi aynı değeri korumaması; daha da kötüsü satış olanaklarının azalması onları tedirgin ediyor. Şimdi başkaları gelecek. Şimdi onlar önde olacak . Gelenler nitelikli olacak, geçmişin olumsuzluklarını çöpe gönderip, sanatın bir başka şey olduğunu anlatacaklar.

5- İki gün Niğde bağlarında kaldıktan sonra Kapadokya’ya geldim. Burada değişik kentlerden, ülkelerden gelmiş sanatçılar birlikte üretmeye çalışıyorlar. Ben de üç Kapadokya görüntüsü çalıştım. Sanki benim resimlerim için biçimlendirilmiş kayalar. Bir sergi hazırlamayı düşündüm, Kapadokya yorumlarıyla.

6- Geçende, yaşamımda bundan sonra da önemli yer tutacak ilginç bir deneyim yaşadım. Görsel sanatlar, sanatla yakından uzaktan ilgisi ve bu konuda çabası olmayan bir çok insanın kolayca kendilerine yer açmaya çalıştıkları bir alan görünümünde. Örneğin Edebiyatla ilgili etkinlik yapsanız kimler gelir, kimleri çağırırsınız? Bu etkinlikte herkes bir köşede bir şeyler mi yazar. Ya da yazması beklenir mi?. Üretme konusundaki zorlama akıl alacak bir şey değil. Hele nicel anlamda. İki şiir bırakacaksınız. Neden? Şiir öykü istenmez ama görsel sanat ürünleri paradır, bu tür etkinliklerin masraflarını fazlasıyla karşılar. Bir de yapılanın fizik olarak gözükmesi çok kolaydır. Bir kapanış sergisiyle herkese ne denli önemli işler yaptığınızı gösterirsiniz.

7- Daha yakıcı olan bir durum oluştu görsel sanatlarda. Sanatla ilgisiz kişilerin gözünde sanatçı ve sanat yapıtı eğlencelik malzemeler galiba. Bu nedenle onların fantezilerini gerçekleştirmeleri için bir olanak sanat etkinliği. İçeriğinin ne olduğunun ne önemi var. Sanatçı onlara göre, dünyaya anlamsız bir romantizmle bakan sıradan aptaldır. Sanata destek adı altında ilkel dürtülerini doyurmanın olanaklarını yaratmaya çalışırlar. Sanatçı kim ki, dur deyince durur; çalış deyince çalışır. Anlamadıkları tepkiler görünce de boylarını aşan laflarla sizi arkanızdan karalamaya çalışırlar. Çünkü konuşacak birikimleri yoktur.
Yazık gencecik, özü güçlü insanlara kötü başlangıçlar sunuyorlar.
Onlara bir önerim var, zaman ayırmaları ve anlamaları mümkünse okusunlar. Kafa yorsunlar ve Picasso’nun şu sözünü yaşadıkları, etkinlik yaptıkları mekanların en gözüken yerine assınlar:
“Resim, düşmana karşı bir saldırı ve savunma aracıdır. Siz bir sanatçıyı ne sanıyorsunuz? Ressamsa yalnız gözleri, Müzisyense yalnız kulakları olan bir aptal mı? Sanatçı aynı zamanda, sürekli olarak canlı kalan ve olayların tümüne bu şekilde tepki gösteren bir kişidir.”
PİCASSO


3 Haziran - 6 Haziran 2008
Uçhisar Nevşehir - Şirinyer İzmir