Resmin Anlamı
Bedri Karayağmurlar
Diğer sanat alanlarında üretilen işler, çalışmalar, yapıtlar, ne derseniz deyin; hiç birinde anlam, izlenen resmin anlamı kadar merak edilmez. Resimle ilgili genel beklenti, tanınan nesnelerden kurulu bir dünyanın aktarılmasıdır. Bir yapıtta biçimlenenler eğer tanınan nesnelerden oluşuyorsa, izleyenler açısından resim anlaşılmıştır. Müzelerdeki anlı şanlı resimler, doğa kaynaklı ise anlam açısından bir sıkıntı yoktur. Resimde, kitap okuyan bir kadın vardır, denizde bir yelkenli, durgun suda süzülerek gitmektedir. Bakan anlamıştır. “İşte burada bir de martı var. Arkada bir ev. Hepsini anladım.” Oysa görülen ile görülenin anlamı öylesine farklıdır ki, bu düz bakışla varılan yargı şaşırtır bizi. Çünkü anlaşıldığı söylenen şey anlam değil, biçimin neyi betimlediğidir.
Osmanlının çökmesindeki en önemli etken, bize göre resim yasağıdır. Resim insanlara görmeyi öğretir. Dünyayı algılamayı başaramayan insanlar, çocuklarına bırakacakları geleceğin maddi temellerini nasıl nitelikli hale getirebilirler? Bir de işin duygu yanı var. Sanat insana kendisini ve çevresini anlamayı öğretir. Düşünün, eğitimsiz bırakılmış bir halk, sanatsız bir yönetim; böyle bir ülkenin ayakta kalma olasılığı olabilir mi sizce? Osmanlı bu eksiği anladığında iş işten geçmişti. Osmanlının son yıllarında padişaha, halifeye varıncaya dek neredeyse herkes sanatla ilgilenmeye başlamıştı ama halk onlara Kaf Dağı kadar uzaktı.
Ülkemizde ne yazık okumak diploma almak olarak anlaşıldığı gibi, sanatla ilgilenmek de boş uğraş ya da eğlencelik bir iş gibi değerlendiriliyor. Böyle olunca da müzeleri, konser salonları, tiyatroları, kütüphaneleri yetersiz, bir çok kentinde hiç olmayan bir ülkede yaşamak, fiyakalı arabalara binmek, marka giyinmek gibi yanlış oluşturulmuş değerlerle hayatı zehir edenlere katlanmaya dönüşüyor.
Bilimin teknolojinin sanatla içli dışlı geliştiğini anlamadan, kalkınmayı başarmak görüntüde mümkündür. Kalkınmanın gelişmenin kültürünü kavramamış insanlar ,İleri teknolojiyle üretilmiş araçları kullanarak ilkellikten kurtulamazlar. Böyle ülkelerde, eline geçen olanaklarla sokağa çıkan sözde eğitimli görgüsüzler, kırmızı ışığın, yol çizgilerinin insanla ilgili olduğunu kavrayamazlar. Çünkü insanı anlamak, sanatla ilgilenmekle beslenir. İnsanı dışlayarak, dahası kendisinin insan soyundan geldiğini unutarak, vahşi bir rant savaşçısına dönenlerin ortaya çıkmasındaki temel etken, sanatsız yapılmış eğitim ya da yapılamamış eğitimle ilgili değil midir?
Sanat ve özellikle görsel sanatlar, gördüklerimizin anlamlandırılmasında çok önemli bir işlevi yerine getirirler. İnsan yaratıcılığının usta işlerini sevemeyen, o işlerin içinde kendi belleğinde kayıtlı imgeden başka bir şey göremeyen insanların, insana severek, anlamaya çalışarak bakması mümkün mü acaba? Bu anlama, anlamama söylemleri içinde görsel sanatlar bir türlü gerekli ilgiye ulaşamaz. Oysa bir resmi anlamak önce sevmeyi gerektiren bir durumdur. Sevmediğimiz birini, bir şeyi anlamaya uğraşmayız. Severseniz anlama isteği duyarsınız ya da sevdiğiniz, anlatır size kendisini.
Ekim 2013 İstanbul